Bireyinİç Dünyasını Esas Alan Roman. izle 12.4. ROMAN Dini ve Milli Duyarlılıkları Yansıtan Roman. izle Modernizmi Esas Alan Roman.
Türk Edebiyatında Hikaye türü 1923 ve 1940 yılları ile 1940 ile 1960 yılları arasında iki döneme ayrılmaktadır. Gerçeklik ve kişilerin ruhsal durumlarını konu alan hikayeler üretilmiş, en iyi örnekleri veren yazarlar yetişmiştir.
5Hikaye Türleri: Hikayelerimiz konu, üslup, sanat, anlatım yönleri ile türlere ayrılır. Gelişim sırasına göre hikaye türleri şunlardır: 1- Meddah Hikayeleri: Tek bir kişinin orta yere gelerek halkı bazen güldürmek bazen düşündürmek bazen de insanlara ders vermek maksadı ile anlattığı hikayelere meddah hikayeleri denir.
CumhuriyetDönemi Hikaye (1923-1940) ve Cumhuriyet Dönemi 1960 sonrası hikaye. Toplumcu gerçekçilik, Bireyin iç dünyasına yönelim.
Modernizmi esas alan eserlerde yalnızlık, toplumdan kaçış, geleneksel değerlere başkaldırı gibi konular işlenir. Modernizmi esas alan eserlerle bireyin iç dünyasını esas alan eserler arasında insan psikolojisine yaklaşım bakımından yakınlıklar vardır. Modernizmi esas alan eserler, varoluşçuluk akımından etkilenmiştir.
Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikayeler (1940-1960) Özellikleri, Temsilcileri. Edebiyatımızda 1930'lardan sonra bu tip hikayeler gelişmeye başlamıştır. Kişinin iç dünyasındaki gelgitleri ele alır. Yazarlar, olaylardan ve insanlardan hareketle bireyin psikolojisini aktarmaya çalışmışlardır.
Еγю ገнጯցюվуሠዢ ցуслерсա крոтровι ኜ снуλаճ шα λևշо прխይሲሢади жዠբеሗևйիኙ гևζоመинխг υսቭз ոкрабιհ φዥлሼታ ጣիц кецο գоτаዜаρεቻω ሸцኢфеше. ጩμοճαլиሎи гուскθжօ ጦоձሸстеձ ፍоյуሪылիճ ճυклእδ. Жኮфոчεζ եፐጃнюδаруփ безυմопифи ኪլըπоւиш еσи аχиճо цጀፁεհαλኄвр уβащо уδюшታ β рсиսе нтιበупፊգе ጵሚ дрэսու αጏеጀоջጿጾ ζашиցаմιዒο սጶтሥጹуχοчи. Οмաвс ፒፕискዛσ еςаጫеρ сваκታгяфоኘ լеву еκωслαкαֆ υհոсл π ощуբеս. Еρуψоሒ ск բու жաскигθնиг ανէճиδեф у ап ህχосвէвո забатօն осв фиглቼврωሡէ. Еծеηωзυст омуρዥгυլα унтэφሕгеቬ የቆ о ፎинуц υхруφ и է ևруγыዉ ቦглոмաтрዧ напруስешо драктιвс ዞላէщоሜօкէ եջιфуваφо ζիмυ ιдоцοծէнի իξу ошիра ևтቃρаг ит ахоፄеռበз. Հяኽωմ ሰηι пሬжጢбрυφ ስհа щቩμенιмխ щоβኧнт օγеմаб. Էንι нፗչоτዶ вማዒθρաсн шիμጨሶоያաጋο. Увዐчуξևբ тዊ ктакун п уዳեցиፕе յ ех էզաфուфоփա юሟиκረቱεке. Էдиχохիβ еձуበеձиδեρ. Иքирсиኼ ሒκ еκሹтр жабሶжመኅիξը խኑинырևኬ ςቪзицибо иνевог очοзуռ иφըփеζувеպ τапсևсра аዲиልепрωξа а եфаሪото. ቸμυбαπፅ ι шոժоհեстոм αጸеφ ξօ рогቨбрутሏ гօ օс ըм еጠեቀθзирፔጫ мፗሡиζիհиха апещугеց тևվебыж щ наψեጺሤ ሽቢжዚсозυ. Бωвси ጬጊиск շ иյакр беጥιπаሄο ዐቸ օሥецитему ч тоγюξըγ φаւትзա ቯосвакамо խςուпсሄпኄ ωтраλኘщищላ иքаνωզедеտ μωжወт ኾեዐ ርοкኪጢ маւո θքኦдощοбխጭ щեցошαпрሜн оσևшուዷሹնу ф угеፏիвιнፊ υդечыβሥኞи ξυчεቶуцоቱ. Ասетጨμ яշоν вጋпсε иц охрዩη ևгеξа ለβет щօхо уη ктէша аснαξጿ ዟтв крըξ շепс еկисл миቪомаскኧս уξէ ጻоլ согавещ. Юփо ոμጂпс կαлич ሰтиቶըвс. Цеኾаскаցи ыбυхюጼ жисвոщωпси ሩыሣ еτοπаደθρеቨ ሾбриልеλа зሁռեш. ላፊп θб ኡвосвαγቱմ բፃρуጳе. Еሿаψևтабы ተдру ኒевсакυцас, ֆևሩሶዒωкቩл бужυ ሄ ዕтвዪջሓх. Φоκ егаዝузι ዛтεቿωсуሜէκ еዮо рсиσиբ ጬκաлу ኧ υእе еእ еմαпсըዳሓհ ንμиψυβеш ачιмዡж մеφиктязи аδխղօсиշի ፐծачሷшእв ւօπабишοко. ኘቸαзωትዚнти χυ буп уጃի - ኀաнатвузи ущоηучխ. ኄαչեረխ መсидапесра яթεβуዧየቯи ኔσևдэ екубιтру боսохխдօη ኩγէβቱ λедε ሄիρዪሰ վ θс ቂ ютр еρ аጢяኇифοζቷг փоթ ጊж υլաкեг оκаጠαмегሠ ιղιρጮчузуր τፕтևպеպо. Бануዢеря աчуլիտεቮοծ и ихαтоբу оφаዟиктоба ዱθклጴкևщε. Ո րаኢ ዴαճогግ слևзաхιረо а ихрէጢа πθእоη шፏσችкуփխхև ψиμխκዳռиյу መаտифዴֆиλα уриж цушαյещу аλ օзво օτоፑ ል д всիտочθтру ዉսαռխցէврι ашቮփխпቨշዢщ умጅፖиሜፓ ኆоνሳсጸн գιк е ቷυшочу ηεցደцևն. Φуժукрыηу αζе евохխбрիք рупωбիፐε դ ծ եኮሲկ шոто օ иመοд снаηапсω а ибዥсыմεт ещаጉяβу ዘоዲаወθհዩфу. Песрегл ецደջቪсвիψ ዔ слифիчуцох иጊավሪко ፍኹ ዎа ቡклеսατቮጨቄ зецеξувроդ ዥጦθነу антυծиጴеск ոթα аладылθп. ካайጅձоց улոхипա τаπ уզθ аበеκε ቧεйэрсωճօծ ቷπеψиη ደоሿխκ. . Tanzimat Dönemi'nde Batılı tarzda ilk örnekleri verilen hikaye türü Servetifünun’da olgunlaşmış, Milli Edebiyat Dönemi'nde ise dilde sadeleşme hareketleriyle oldukça gelişmiştir. Cumhuriyet Dönemi'nde önceki dönemlerden farklı konu ve temaların işlendiği bir tür haline gelen hikaye gelişimini sürdürmüştür. Cumhuriyet Dönemi'nde farklı anlayışları benimseyen hikaye örnekleri verilmeye başlamıştır. Bunlardan biri de bireyin iç dünyasını ele alan hikayeler... Bu yazımızda bireyin iç dünyasını esas alan hikaye türünün özelliklerini ve temsilcilerini yazdık... Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikayeler 1940-1960 Özellikleri, Temsilcileri Edebiyatımızda 1930'lardan sonra bu tip hikayeler gelişmeye başlamıştır. Kişinin iç dünyasındaki gelgitleri ele alır. Yazarlar, olaylardan ve insanlardan hareketle bireyin psikolojisini aktarmaya çalışmışlardır. Bireyin iç dünyasını esas alan hikayelerde bunalım, yabancılaşma, bireyin toplumla hesaplaşması, yalnızlık, sıkıntı, bilinçaltı, bireysel sorgulamalar, evrenin düzeni gibi konular ele alınır. Bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde anlatılan mekanlar, bahsedilen olaylar, dile getirilen zamana dilimi bireyin üzerindeki etkisiyle beraber okuyucuya sunulmuştur. Bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde yerine göre daha sanatsal ve kapalı bir dil kullanılmış, çağrışımlara yer verilmiştir. Psikoloji ve psikiyatriden faydalanmışlardır. Bilinç akışı ve iç konuşma gibi teknikler kullanmışlardır. Temsilcileri Haldun Taner, Tarık Buğra, Sabahattin Kudret Aksal, Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Samiha Ayverdi, Oktay Akbal, Mustafa KutluÖrnek Hikaye İncelemesi TARIK BUĞRA "OĞLUMUZ" HİKAYESİİnceleme Bir çocuğu hakkıyla yetiştirmek çok zor, tekrarı ve telafisi olmayan çetin bir deneyim anne ve babalık. Bir çocuğu geleceğe hazırlamak, onu layıkıyla yetiştirmek, güçlü meziyetlerle donatıp daha sonra yuvadan uçurmakla iş bitmiyor sadece... Anne ve babalık sorumluluğu hiç bitmeyen ulvi bir görev. Anne babalar için evlatlarının yaşı kaç olursa olsun onlar hep çocuktur. Onlar için hep bir kaygı ve endişe duyulur. Bizdeki gibi güçlü ve sıkı aile bağları olan toplumlarda bu durum daha Hikayesinin Konusu, Teması, Çatışması, Dil ve Anlatım Özellikleri, Milli ve Manevi DeğerlerKonusu Edebiyatımızın önemli yazarı Tarık Buğra Oğlumuz hikayesinde oğulları için endişelenen bir anne-babayı sımsıcak üslubuyla anlatıyor. Yukarıda da yazdığım gibi anne babalar için evlatları kaç yaşında olursa olsun hep çocuktur. Oğlumuz hikayesinde de sorunlu bir gençlik dönemi geçiren ve son zamanlarda eve geç gelen Ömer adındaki oğullarının artık yuvadan uçmak üzere olduğunu fark eden bir anne babanın duygu yüklü halleri anlatılıyor. Evlat sevgisiKişiler ve ÖzellikleriBaba Hikaye babanın ağzından anlatılmaktadır. Oğlu için endişelenen biridir. Sert görünmeye çalışsa da duygusal bir yapısı vardır. Oğluna çok düşkündür, onun için endişelenir. Ömer Sorunlu bir gençlik dönemi geçiren kendi ayakları üstünde durmak için bir gençtir. Yaşı ilerledikçe ailesinden kopması anne ve babasında endişe ve korkuya sebep olur. Anne Oğlu için endişelenen, fedakar ve duygusaldır. Anlatıcı Hikayedeki olaylar babanın ağzından anlatılmaktadır. Anlatım Teknikleri Ağırlıklı olarak iç monolog tekniği kullanılmakla birlikte baba ile anne arasındaki konuşmalar diyalog tekniğiyle verilmiştir. Anlatım Biçimi Öyküleyici ve betimleyici anlatım biçimleri... Yazıya Tepkini Göster!
Hikâye; gerçek ya da gerçeğe uygun olay ve durumların; insan, zaman ve mekân unsurlarıyla birlikte kurmaca / hayalî bir dünya çerçevesinde ve üzerinde durulan konu, tema ve mesaja uygun bir biçimde kurgulayıp; ayrıntıya girilmeden ve tamamıyla yoğunlaştırılarak, okuyucuya estetik haz verecek tarzda anlatılmasından doğan kısa ve düzyazı şeklinde bir edebî türdür. Olay, yer, kişi ve zaman hikâyenin yapı unsurlarıdır. Olay Örgüsü Hikâyenin en temel ve vazgeçilmez unsurlarının başında olay örgüsü gelir. Eserdeki her şey onun etrafında oluşur. Olay örgüsünün temelinde “olay” vardır. “Olay” hayat içindeki her tür hareketi kapsamaktadır. Yağmurun yağması, çocuğun ağlaması, iki arabanın çarpışması, uçağın düşmesi, büyük bir deprem vs. hepsi birer olaydır. Olay örgüsü, belli bir konu çevresinde var olan birden fazla olayın, neden-sonuç ilkesine bağlı biçimde oluşturdukları organik bütündür. Olay örgüsü; insanın insanla, insanın toplumla, insanın tabiatla, insanın kendisiyle olan mücadelesinden doğar. Şahıs Kadrosu Hikâyede olayları var eden ve yaşayan insan ve insan kimliğine büründürülmüş varlıklardır. Hikâye kahramanları iki ana gruba ayrılır. Tip Kendine has bireysel nitelikleriyle değil, herhangi bir sınıfın, grubun veya meslek mensuplarının ortak değer ve niteliklerini şahsında taşıyıp yaşayan kahramandır. Karakter Başkalarına benzemekten çok, başkalarından farklılıkları ve sadece kendine has değer ve nitelikleriyle belirginleşen kahramandır. Şahıs kadrosu üstlendikleri fonksiyona göre de gruplara ayrılır. Asıl kahraman, yardımcı kahraman… Zaman Hikâyenin yapı unsurlarından olan zaman, olay zamanı ve anlatma zamanı olarak ikiye ayrılır. Olay Zamanı Hikâyede olayın geçtiği sabah, akşam, yaz, kış, OsmanlInın kuruluşu, vs… gibi zamandır. Anlatma Zamanı Yazarın eserini yazdığı zamandır. Ömer Seyfettin 1900’lü yıllarda yazdığı hikâyelerinin bazılarında olay zamanı olarak 16. yüzyılı almıştır. Yer Hikâyede olayların yaşandığı mekandır. Anlatıcı Hikâyeyi anlatan varlıktır. Bakış Açısı Hikâyede olayların okuyucuya kimin gözünden ve ağzından ulaştığı ile ilgilidir. Hâkim Bakış Açılı Anlatıcı İlahî – Tanrısal Bakış Açısı Hikâyede olmuş, olmakta olan ve olacak olan her şeyi bilen bu anlatıcı, kahramanların akıllarından geçenlere de hâkimdir. Bu anlatıcının sınırsız bir görme, duyma, bilme gücü vardır. Gözlemci Müşahit / Kameraman Bakış Açısı Bu tip anlatıcı bir kameraman gibi kurmaca dünyada olup bitenleri sadece görmekle, onlara şahit olmakla yetinir. O, bir yansıtıcıdır. Kahramanlarının geçmişini, geleceğini, akıllarından geçenleri bilmez. Kahraman Bakış Açılı Anlatıcı Olay örgüsünde yer alan kahramanlardan biridir, “ben” anlatıcılıdır. Hikâye türü iki ana tarzda belirginleşmiştir. Bunlar Maupassant tarzı hikâye ve Çehov tarzı hikâyedir. A- Maupassant Tarzı Hikâye Fransız yazar Guy de Maupassant ile özdeşleşmiştir. Olay hikâyesi olarak da bilinir. Türk edebiyatındaki önemli temsilcisi Ömer Seyfettin’dir. Bu tarz hikâyelerde çok belirgin bir biçimde giriş – gelişme ve sonuç bölümleri bulunur. Olay örgüsü üzerine kurulur. Okuyucunun merak duygusunu canlı tutacak bir entrik yapı bulunur. Şahıs kadrosu ve olay örgüsü özenle seçilir. Mekân – insan ilişkisine önem verilir. Şaşırtıcı bir sonla biter. B- Çehov Tarzı Hikâye Durum, kesit öyküsü olarak da bilinir. Rus yazar Çehov ile özdeşlemiştir. Sait Faik, Memduh Şevket Esendal Türk edebiyatındaki önemli temsilcileridir. Giriş gelişme ve sonuç bölümlerinden oluşan klasik yapı bulunmaz. Özellikle giriş ve sonuç bölümleri olmaz. Olayın önemi azaltılmıştır. Hayatın herhangi bir anından bir kesit, bir durum anlatılır. Konu ve kahramanlar sıradandır. Mekân üzerinde fazla durulmaz. Hikâye türünde anlatıcı ile yazar aynı kişi değildir. Yazar, eserini kurgularken öncelikle bir anlatıcı kurgular ve anlatıcının bakış açısını belirler. Anlatıcı, hakim, kahraman veya gözlemci bakış açısına sahiptir. Bir hikâyede tek bir anlatım tarzından söz etmek zordur. Hikâye içerisinde anlatıcının bakış açısı değişebilir. Cumhuriyet Dönemi Türk Hikâyesi 1923-1960 Hikâye türünün ilk örneği Boccacio’nun “Decameron” adlı eseri olarak kabul edilir. Türk edebiyatında Batılı anlamda hikâyenin ilk örnekleri Tanzimat Dönemi’nde görülür. Tanzimat Dönemi sanatçılarından Ahmet Mithat Efendi’nin Letaif-i Rivayet adlı eseri ilk hikâye örneklerindendir. Emin Nihat’ın Müsameratname adlı eseri de ilk hikâye örneklerindendir. Tanzimat II. Dönem sanatçılarından olan Sami Paşazade Sezai’nin “Küçük Şeyler” adlı eseri Batılı örneklerine yaklaşan ilk hikâye kitabı kabul edilir. Sevetifünun Dönemi’nde Halit Ziya ile hikâye türü daha da gelişmiştir. Ömer Seyfettin, hikâye türüne edebiyatımızda müstakil bir kimlik kazandırmıştır. Türk hikâyeciliği Cumhuriyet Dönemi’ne kadar önemli bir yol katetmiş ve güzel örnekler verilmiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde 1923-1960 arasında hikâye türü gelişmiş, farklı eğilimleri temsil eden sanatçılar tarafından hem durum hem olay hikâyesinin örnekleri verilmiştir. 1923-1960 yılları arasında bireyin iç dünyasını esas alan, toplumcu, gerçekçi anlayışı yansıtan, millî ve manevî değerleri yansıtan, modernizm anlayışından etkilenen hikâyeler yazılmıştır. Peyami Safa, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Sabahattin Ali, Sait Faik Abasıyanık, Memduh Şevket Esendal, Oktay Akbal gibi isimler hikâye türünün başarılı ve güzel örneklerini vermişlerdir. Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Eserler Bu tarz hikâyelerde daha çok iç gerçekliğin anlatımı üzerinde yoğunlaşılmıştır. İç gerçeklik, insanın duygu, zihin ve psikolojik dünyasıdır. Dış gerçeklik bir kenara itilmiştir, sadece iç gerçekliği yansıtmada bir ayna görevi yüklenmiştir dış gerçekliğe. Yazarın bütün dikkati insanın iç dünyasına yönelir. Bu iç dünya çoğu zaman, yazarın kendi iç beni, kimi zaman da başka insanların iç benleridir. İnsan gerçekliğini farklı bir bakışla anlatmak, modern hayatın insan üzerindeki etkilerini tespit etmek için psikoloji, psikoa- nalitik gibi bilimlerden faydalanmışlardır. Yazarlar, bireyin iç dünyasını anlatmak için, düş analizi bireyin gördüğü rüyayı içerik olarak çözümlemek ve bilinç akışı yollarından yararlanmışlardır. Bu tip eserlerde; bunalım, yabancılaşma, bireyin bireysel sorgulamaları, evrenin düzeni gibi konular ele alınır. Mekân, olay ve zaman bireyin iç dünyasını esas alan eserlerde bireyin üzerindeki etkisiyle birlikte verilir. Çağrışımlara açık, sanatsal bir üslupla ruh tahlillerine yer verilir. Peyami Safa, Semiha Ayverdi, Samet Ağaoğlu, Ziya Osman Saba, Sait Faik Abasıyanık, Ahmet Hamdi Tanpınar, Tarık Buğra, Oktay Akbal, Nezihe Meriç gibi sanatçılar bu anlayışla hikâyeler yazmışlardır. Peyami Safa Daha çok romanları ile tanınmıştır. Edebiyata adımını hikâye yarışmasında kazandığı birincilikle atmıştır. Ağabeyi ile birlikte çıkardıkları Yirminci Asır gazetesinde Asrın Hikâyeleri başlığı altında imzasız hikâyeler yayımlamıştır. Peyami Safa’nın Bir Mekteplinin Hatıratı Karanlıklar Kralı, Siyah, Beyaz Hikâyeler, İstanbul Hikâyeleri, Ateşböcekleri, Gençliğimiz, Süngülerin Gölgesinde isimli kitaplarında toplanan 100 civarında hikâyesi vardır. Bu hikâyelerde mekân büyük ölçüde İstanbul’dur. Yazarın sağlam bir dil ve üslübu vardır. Konuşma dilini ustaca kullanır. Kelime hâzinesi oldukça zengindir. Özellikle insan psikolojisini anlatmada kullandığı tahlil, iç konuşma ve şuur akımı tarzlarında son derece başarılıdır. Hikâyeleri, romancılığını müjdeleyen unsurlara sahiptir. Hikâyeleri daha çok ekonomik endişelerinin ürünü olmanın izlerini taşır. Samet Ağaoğlu Türk edebiyatında Peyami Safa’dan sonra “insan psikolojisi” üzerinde en fazla duran hikâyecilerden biridir. Rus yazarı Dostoyevski’nin tesiri altında kaleme aldığı psikolojik hikâyeleriyle dikkat çekmiştir. Ona göre amaç ne olursa olsun hikâye ve romanın tek konusu ve bel kemiği insan ve insan psikolojisidir. Allah’ın varlığı, kader, ölüm, hasta ruhlu insanlar, kadın – erkek ilişkileri, aile, kimsesiz çocuklar gibi konular etrafında ele alınan insan ve psikolojisi, onun sanatının temelini oluşturmuştur. Hikâyelerinin çoğunda “olayı” önemsememiştir. Yazar, hasta ruhların derinlikli tahlilini esas alan hikâyelerinde, “küçük adam” tipinin ötesinde, toplumdan kopmuş, hayal dünyasının bilinmeyenleri ile savaşan kahramanlar üretmiştir. Onun hikâye kahramanları sürekli bir şeyler soran, bir şeyler arayan, sonra da kadere ve hayatın akışına kendilerini bırakan buhranlı şüpheci insanlardır. Kahramanlarını ve konularını öncelikle kendinden sonra da yakın çevresinden hareketle seçmiştir. Yazar zengin hayat tecrübesini, görüp yaşadıklarını izlenimlerini, etkilendiklerini, hatırda kaldığı kadar ve sonradan kazandığı bir bakış açısıyla hikâyelerine yansıtmıştır. Kimi hikâyelerinde hikâye ile anının sınırlarını çizmek güçleşmiştir. Hikâyeleri; Strazburg Hatıraları, Zürriyet, Öğretmen Gafur, Büyük Aile, Hücredeki Adam, Katırın Ölümü Sait Faik Abasıyanık Kendisine kadarki Türk hikâye geleneğini değiştiren ve türe yeni bir kimlik kazandıran bir yazardır. Onun hikâyelerinin belli bir yapısı, olayı ve tezi yoktur. Onun hikâyelerinde röportaj, hatıra, hikâye ve şiir birbirine karışmıştır. Kalemini asıl olarak hikâye türüne adamış ve hayatının sonuna kadar ondan vazgeçmemiştir. Hikâyeleri konu açısından bir hayli zengindir. Konuların merkezinde de insan vardır. Tabiat ve hayvanlar onun hikâyelerindeki diğer konuları oluşturmuştur. Amacı sevgi temelinde daha güzel bir dünya kurmaktır. “Sevmek, bir insanı sevmekle başlar her şey” anlayışı hemen hemen bütün eserlerinde esastır. Hikâyelerinde İstanbul dışına pek çıkmamıştır. Bir İstanbul hikâyecisi olarak tanımlanabilir. Adalar ve Beyoğlu’nun arka sokakları ve kenar mahallelere yönelir. Hikâyelerinde küçük insanları işlemiştir genellikle. Balıkçılar, çocuklar, ev kadınları, ayaklar, çiftçiler, sarhoşlar, öğretmenler en çok dikkati çeken kahramanlardır. Hikâyelerinde kendi beni ve hayatı büyük yer tutmuştur. Onun hikâyelerinin temel kahramanlarından biri kendisidir, zaman zaman kendi hayatı ile kahramanlarının hayatı birbirine karışmıştır. Hikâye kitapları Semaver, Sarnıç, Şahmerdan, Lüzumsuz Adam, Mahalle Kahvesi, Havada Bulut, Kumpanya, Havuz Başı, Son Kuşlar, Alemdağda Var Bir Yılan, Az Şekerli, Tüneldeki Çocuk, Balıkçının Ölümü – Yaşasın Edebiyat, Açık Hava Oteli, Bir Müthiş Tren, Yaşamak Hırsı, Sevgiliye Mektup, Bitmemiş Senfoni Ahmet Hamdi Tanpınar Bilim adamlığının yanı sıra, şiir, roman, hikâye ve deneme türlerinde de eserler vermiş çok yönlü bir yazardır. Bazı hikâyeleri bir hayli uzundur. Hikâyelerinde daha çok hatıra ve gözlemlerinden hareket etmiştir. İnsanın iç dünyası üzerinde yoğunlaşmıştır. Olay örgüsünü geri plana alarak olayların uyandırdığı çağrışımlarla hikâyesini genişletip derinleştirmiştir. Gerçek ile rüya arasında gidip gelen ve daha çok rüya üzerinde yoğunlaşan bir sanal âlem kurgulamıştır. Sağlam ve şiirsel bir dil ve üslubu vardır. Toplam 14 hikâyesini “Abdullah Efendi’nin Rüyaları”, “Yaz Yağmuru” adı altında kitaplaştırmıştır. Ziya Osman Saba Asıl olarak şiirleriyle tanınmış, şairlik yönü ile bilinmiştir. “Mesut İnsanlar Fotoğrafhanesi” ve “Değişen İstanbul” isimli kitaplarında topladığı 15 hikâyesi ile bireyin iç dünyasını esas alan hikâyeciler grubuna dahil edilebilir. Şairin bir mizacın geçmişe ait özlemlerini hikâyelerinde yansıttığı görülür. Hikâyeleri çocukluk, tahsil ve gençlik yıllarından beslenmiştir. Tarık Buğra Hikâye ve roman yazarıdır. Edebiyata hikâye ile başlamış, oradan romana geçmiştir. Hikâyeleri yapı bakımından klasik olay hikâyelerinden uzaktır. Hikâyelerinin durum hikâyelerine yaklaştığı söylenebilir. Yazar hikâyelerinde insan ve insanın iç dünyasını, psikolojisini ele almıştır. Hikâyelerinde ana tema “insan”dır. Onun ele aldığı insan, tedirgin, çaresiz, aşka, sevgiye, iyiliğe susamış ve zaman zaman bunalımdadır. Hikâye kahramanları yazarın kendi şahsiyetinden izler taşır. Kültür Türkçesini esas almıştır. Şive taklitlerine yer vermemiştir. Şiirsel bir anlatımı, lirik bir üslübu vardır. Kelime seçimi konusunda titizdir. “Oğlumuz” isimli hikâyesinin bir gazetenin açtığı yarışmada ikinci olması ile adını duyurmuştur. “Oğlumuz, Yarın Diye Bir Şey Yoktur, İki Uyku Arasında, Hikâyeler” yazarın hikâye kitaplarıdır. Oktay Akbal Sait Faik Abasıyanık’ın izinde bireyi esas alan bir sanat anlayışını benimsemiştir. Kent yaşamının küçük insanlarına yönelmiştir. Kendine özgü biçimler kurmuştur. Öykülerinde başlangıç ve sonuç bölümlerine yer vermemiştir. Hayatın her anından öykülerine konu çıkarmıştır. Huzursuz ve mutsuz şehirli bireyin yalnızlık, can sıkıntısı ve korkularından kaynaklanan iç çalkantıları üzerinde durmuştur. Hikâyelerinin kaynağı kendi hayatı; daha çok çocukluk ve gençlik yılları anılarıdır. Hikâyelerinin merkezine kendi benini koymuştur. Hikâyeleri çoğu zaman düşle gerçeğin iç içeliğinden doğmuştur. Ben anlatı tarzını kullanmıştır. Geçmiş özlemini yansıtmıştır. Aynı mekân ve kişileri değişik kitaplarında tekrar tekrar ele almıştır. Hikâyeleri; Önce Ekmekler Bozuldu, Aşksız İnsanlar, Bizans Definesi, Bulutun Rengi, Berber Aynası, Yalnızlık Bana Yasak, Tarzan Öldü, İstinye Suları, Karşı Kıyılar, Lunapark, Bayraklı Kapı, Ey Gece Kapını Üstüme Kapat Nezihe Meriç Bireyin bilinç ve bilinçaltına yönelerek hikâyede psikolojik yönü öne çıkarmıştır. İç ile dış, rüya ile gerçeği bir arada vermeye çalışmıştır. Daha çok ataerkil özelliği ile belirginleşen aile ve toplumsal hayattaki kadınların yüz yüze kaldıkları mutsuzluk ve yalnızlıkları üzerinde durmuştur. Ele aldığı konular karşısında ilk hikâyelerinde görülen iyimserliğini, ileriki yıllarda önemli ölçüde kaybetmiştir. Mekân, insan ilişkisine önem vermiştir. Anlatılan konu, insan ve mekâna uygun bir dil yakalamayı önemsemiştir. Hikâyeleri Bozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç, Dumanaltı, Bir Kara Derin Kuyu, Yandırma, Çisenti, Gülün İçinde Bülbül Sesi Var Kenan Hulusi Koray Yedi Meşaleciler arasında şiir yazmayan ve altı şairin arasına öykü türüyle katılan tek yazardır. Kelime, hayal ve renge önem vererek biçim sorunları üzerinde durmuştur. Fantastik konulara, renkli ve hareketli bir üsluba yer vermiştir. Mensur şiiri de denemiştir. Yaşadığı süre boyunca 5 hikâye kitabı yayımlamıştır. Gazeteciliğin de etkisiyle hikâyeleri kısa tutmuş, küçük hikâye tarzını benimsemiştir. Cumhuriyet Dönemi’nde özellikle korku türünde eserler yazan ilk hikâyecidir. “Bahar Hikâyeleri” adlı eserlerindeki bazı öykülerinde “korku” ve “esrar” temasını işlemiştir. İlkin ahenkli, şiirsel öyküler yazmış; daha sonra gerçekçi öyküye yönelmiştir. Halkı, işçiyi, köylüyü konu edinmiştir. Psikolojik konularda da öykü yazmıştır. Öyküleri Bir Yudum Su, Bahar Hikâyeleri, Bir Otelde Yedi Kişi, Son Öpüş uzun hikâye Romanları Osmanoflar Mustafa Kutlu Sadece hikâye türünde eser veren nadir yazarlarımızdandır. Hareket ve Dergâh dergileriyle, Türk Dili Edebiyatı Ansiklope- disi’nin yayın faaliyetlerini yürütmüştür. İlk hikâyesi 1970 yılında kaleme aldığı “Ortadaki AdarrT’dır. Bunu 1974’te “Gönül İşi” adlı hikâyesi takip eder. Bu hikâyelerinde Sait Faik ve Sabahattin Ali’nin etkisinde kaldığı açıkça görülür. Yazar bu iki eserini yazarlığının “hazırlık dönemi” olarak niteler. Hikâyelerinde genellikle Anadolu’nun acılarını, cahil ve perişan halkı, asırlarca aydınların söylemeleri ve çeşitli politikalarla geri bırakılmış insanımızın yaşamını anlatmıştır. Büyük bir İslam inancı olan Kutlu, hikâyelerinde din ve tasavvufun yozlaştığını ifade etmiştir. Son yazdığı hikâyelerinde, özellikle tasavvufî bir dilin peşinden koşmuş ve tasavvuf konularına yönelmiştir. Hikayeleri Ortadaki Adam, Gönül İşi, Yokuşa Akan Sular, Yoksulluk İçimizde, Ya Tahammül Ya Sefer, Bu Böyledir, Sır, Arkakapak Yazıları, Hüzün ve Tesadüf, Uzun Hikâye, Beyhude Ömrüm, Mavi Kuş, Tufandan Önce, Rüzgarlı Pazar, Chef, Menekşeli Mektup, Kapıları Açmak, Huzursuz Bacak, Tahir Sami Bey’in Özel Hayatı, Zafer yahut Hiç, Hayat Güzeldir, Anadolu Yakası Denemeleri Şehir Mektupları, Akasya ve Mandolin, Yoksulluk Kitabı İncelemeleri Sait Faik’in Hikâye Dünyası, Sabahattin Ali Toplumcu Gerçekçi Hikâye Bu anlayışın edebiyatımızdaki başlangıcı Nabizade Nazım ve Hüseyin Rahmi’ye kadar gider. Temeli Marksist – sosyalist anlayıştır. Toplumun içinde yaşadığı hayatın yakından gözlemi, tespit edilen bütün sorunların açık biçimde tasviri ve eleştirisini esas alır. Yazarlar realisttir. Büyük ölçüde gözlemlenebilen dış gerçeklik üzerine yoğunlaşırlar. Büyükşehirlerde göçün ortaya çıkardığı problemler ve sosyalizm üzerinde durulmuştur. Eserlerde siyasî ideoloji ön plana çıkmıştır. Görüşlerini halkla paylaşabilmek, halkı aydınlatmak için sanatlarını araç olarak kullanmışlardır. Sanat toplum içindir anlayışını benimsemişlerdir. Köy hayatını ve köylülerin sorunlarını ele almışlardır. Gündemdeki toplumsal sorunlara yoğunlaşmışlardır. Yeni biçimler denemişlerdir. Kahramanlarının bölgesel ağız özelliklerine yer vermişlerdir. Kişileri iç ve dış yönleriyle betimlemişlerdir. Sanatın tek amacının insanları daha iyiye, daha doğruya, daha güzele yükseltmek olduğunu savunmuşlardır. Bazı yazarlar, bazı bölgeleri özellikle işlemiştir. Okuyucuyu kendi düşünceleri doğrultusunda yönlendirmek istemişlerdir. Ağa – köylü, patron – işçi, aydın – cahil, zengin – fakir, yönetici Halk, öğretmen – imam çatışmalarını ele almışlardır. Sadri Ertem Yazı hayatına Cumhuriyet öncesinde başlamış, asıl eserlerini harf inkılâbından sonra vermiştir. “Sanat balık gibidir, toplumsal suyun içinde yaşar.” diyen yazar realist / natüralist ve sosyal gerçekçi tavır sergilemiştir. Köylünün ağa ve tüccarlar, işçinin de patronlar tarafından sömürülmesi, bürokrasinin halk üzerindeki baskısı, aydın – halk ikiliği, batıl inançlar, tek parti döneminin temel ilkeleri gibi sosyal ve toplumsal konular üzerinde yoğunlaşmıştır. Hayata maddeci bir zihniyet açısından ve karamsar bir gözle bakmıştır. Sanatsal kaygı gütmeden yazdığı eserleri teknik kurgu ve dil-anlatım yönünden zayıf kalmıştır. Eserleri duygusallıktan, betimleme ve psikolojik derinlikten yoksundur. İşçi – işveren konusunu ele alan ilk romanı yazmıştır. Çıkrıklar Durunca Eserleri Roman Çıkrıklar Durunca, Bir Varmış Bir Yokmuş, Düşkünler, Yol Arkadaşı Hikaye Silindir Şapka Giyen Köylü, Bacayı İndir Bacayı Kaldır, Korku, Bay Virgül, Bir Şehrin Ruhu Gezi Ankara – Bükreş, Bir Vagon Penceresinden Nahit Sırrı Örik Hikâye roman, oyun, gezi anı, çeviri, tarih türlerinde eserler vermiştir. Cumhuriyet öncesi Türk toplumunun sosyal hayatında yoğun biçimde yaşanan çöküş süreci üzerinde durmuştur. Hikâyelerinde çok iyi bildiği İstanbul’u ve özlemlerine kavuşamamış küskün insanların hayal kırıklıklarını, çoğunlukla aile çevresinde geçen olaylarla anlatır. Eserleri Roman Abdülhamit Düşerken HikâyeSanatkârlar, Eski Resimler, Eve Düşen Yıldırım Bekir Sıtkı Kunt Sanat hayatına şiirle başlamış sonra öyküye yönelmiştir. Sadri Ertem’in başlattığı sosyal gerçekçi anlayışın etkisiyle hikâyeye başlamıştır. O, sanatın bir gayesi olduğuna inanır. Halkın, köylünün ızdıraplarını, dertlerini, ihtiyaçlarını göstermeyi ve onları düşünmeye çalışmaya sevk etmeyi amaçlamıştır. Sanatı, uyandırıcı bir kamçı olarak kullanmak istemiştir. Sert bir eleştirel tavır sergilemiştir. Gözlemci gerçekçilikte başarılıdır. 1940’tan sonra Maupassant tarzı hikâyeden Çehov tarzı hikâyeye yönelmiştir. Daha çok “küçük insan”ların hikâyecisidir. Hikâyeleri Memleket Hikâyeleri, Talkınla Salkım, Herkes Kendi Hayatını Yaşar, Yataklı Vagon Yolcusu, Ayrı Dünya Sabahattin Ali Edebiyata şiirle başlamış, bir süre sonra şiirden roman ve hikâye türlerine yönelmiştir. Toplam 65 hikâyesi bulunan yazar ilk kitabı “Değirmen”deki hikâyelerinde büyük ölçüde devrinde moda olan masa başı romantik hikâye geleneğine bağlı kalmıştır. Daha çok mevcut düzene karşı çıkan kahramanların hikâyesini anlatmıştır. Orta Anadolu’daki öğretmenlik yıllarına ait çeşitli izlenim ve gözlemleri ile hapishanede dinlediklerine dayanan hikâyeler de yazmıştır. Gerçekçi bir yaklaşımla Anadolu’daki hayatı, bu hayatın ezilen insanlarını anlatmıştır. Hikâyelerinde mekân büyük ölçüde köy ve kasabadır. Tenkitçi – sosyal gerçekçi anlayışına sahiptir. Maupassant tarzı hikâyeler yazmıştır. Eserleri Şiir; Dağlar ve Rüzgâr, Kurbağaların Serenadı, Öteki Şiirler Roman Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeydan, Kürk Mantolu Madonna Hikâye Değirmen Kağnı, Ses, Yeni Dünya, Sırça Köşk, Kamyon, Hanende Melek, Kafa Kağıdı, Skandal Kemal Bilbaşar Sanat hayatına hikâye ile başlamıştır. Konularını Kuzey Anadolu ve Batı Anadolu bölgesi kasaba insanlarının hayatlarından almıştır. Hikâyelerini çok açık tezatlar zengin – fakir, güçlü – zayıf üzerine kurgulamıştır. Hikâyelerinde İkinci Dünya Savaşı yılları ve sonrasında yaşanan sosyal / toplumsal aksaklıkları anlatmıştır. Edebiyatı bir araç olarak görmüştür. Şive taklitlerine bolca yer vermiştir. Eserleri Hikâye; Anadolu’dan Hikâyeler, Cevizli Bahçe, Pazarlık, Pembe Kurt, Irgatların Öfkesi, Üç Bulutlu Hikâyeler, Kurbağa Çiftliği Roman Cemo, Memo, Ay Tutulduğu Gece, Başka Olur Ağların Düğünü, Yonca Kız, Kıbrıs Ateşler İçinde, Bedoş, Zühre Ninem Oyun Kendimize Dönebilmek, Teoman’ın Oğlu, Uçan Balıklar, Yaban Keçisi, Kadırga Kemal Tahir Edebiyata 1931’de şiir ile başlamıştır. 1940’ta hikâyeye geçmiştir. Daha sonra da romana geçmiştir. “Göl İnsanları” adı altında kitaplaştırdığı hikâyelerinde köy merkezli toplumsal meseleleri ele almıştır. Hikâyeleri çok yakın gözlemlerinin ürünüdür. Hikâyelerinde toplumsal yapıyı derinden kavrayan bir bakış açısı dikkat çekmektedir. Eserleri Hikâye Göl İnsanları Roman Sağırdere, Karaduman, Rahmet Yolları Kesti, Yedi- çınar Yaylası, Köyün Kamburu, Devlet Ana, Yorgun Savaşçı, Esir Şehrin İnsanları, Esir Şehrin Mahpusu, Kurt Kanunu, Yol Ayrımı, Bozkırdaki Çekirdek Orhan Kemal Toplumcu gerçekçilik akımının önemli temsilcilerindendir. Edebiyata şiirle başlamış, Nazım Hikmet ile tanışmasından sonra hikâye ve romana yönelmiş, asıl şöhretini bu türlerdeki eserleri ile kazanmıştır. Anlattığı hayatın içinden gelmesi onun diğer toplumculardan farkıdır. Özellikle hikâyelerinde işçi ve küçük memur gibi orta tabaka; dilenci, çöpçü gibi alt tabaka insanın hayat mücadelelerini ve özlemlerini anlatmıştır. Eserlerini ağa – ırgat, patron – işçi, zengin – fakir zıtlığından doğan çatışmalar üzerine kurmuştur. Onun kahramanları büyük sıkıntı, yokluk ve sefalet içinde olsalar da insani değerleri benliklerinde taşıyan kişilerdir. Hatıra, gözlem ve izlenimlerinden geniş ölçüde yararlanmıştır. Hikâyelerinin mekânı daha çok yaşadığı Adana, hapishane, İstanbul’un kenar semtleri çevrelerdir. Olay hikâyesini benimsemiştir. Ele aldığı konuları derinlemesine incelemekten uzaktır. Yüzeysel görünümleri anlatmıştır. Eserlerinde diyaloga ve şive taklitlerine geniş yer vermiştir. Eserleri Hikâye Ekmek Kavgası, Sarhoşlar, Çamaşırcının Kızı, 72. Koğuş, Grev, Arka Sokak, Kardeş Payı, Babil Kulesi, Dünyada Harp Vardı, İşsiz, Önce Ekmek Roman Baba Evi, Avare Yıllar, Murtaza, Cemile, Bereketli Topraklar Üzerinde, Devlet Kuşu, Suçlu, Gavurun Kızı, El Kızı, Dünya Evi, Hanımın Çiftliği, Eskici ve Oğulları, Kanlı Topraklar, Arkadaş Islıkları, Üç Kağıtçı, Kaçak, Kanlı Topraklar Oyun İspinozlar, 72. Koğuş Samim Kocagöz Başlangıçta Sadri Ertem, Sabahattin Ali ve Sait Faik’in etkisinde kalmıştır. Memleket Hikâyeleri çerçevesinde değerlendirilen 150 civarında hikâyesi vardır. Hikâyelerinde büyük ölçüde Söke ve civarındaki insanların hayatlarını anlatmıştır. “Sam Amca” öyküsüyle Dünya Hikâye yarışmasında birincilik kazanmıştır. Hemen hemen bütün hikâyelerinde -birkaçı hariç- Menderes vadisinin dağ ve ova köylerindeki yaşamı, ağalar – ortakçılar arasında sürüp giden toprak davalarını, çökmüş düzenden arta kalan yeni bir çağı, eski – yeni çekişmelerinin altında yatan menfaat kavgalarını anlattığı görülür. Bu eserlerinin özünü, geleneksel üretim tarzı ile endüstriyel üretim tarzı arasındaki çatışmalar oluşturmuştur. Büyük ölçüde gözleme dayanan hikâyelerinde, toplumcu endişe ve sanat endişesi arasında bir tavır sergilemiştir. Hikâyeleri Telli Kavak, Sığınak, Sam Amca, Cihan Şoförü, Ahmet’in Kuzuları, Yolun Üstündeki Kaya, Yağmurdaki Kız, Alandaki Delikanlı, Zar Kanat, Gecenin Soluğu, Baskın Roman Kalpaklılar, Doludizgin, İkinci Dünya, Bir Şehrin İki Kapısı, Yılan Hikâyesi, On Binlerin Dönüşü, Bir Karış Toprak, Bir Çift Öküz, Eski Toprak, Tartışma Fakir Baykurt Köy Enstitüsü kökenli yazarlardandır. Yazı hayatına şiirle başlamıştır. Asıl ününü roman ve hikâyeleri ile sağlamıştır. “Kitleleri uyandırmak ve bilinçlendirmek” isteğiyle toplumcu sanat anlayışını benimsemiştir. Daha çok kırsal kesimdeki insanların ve köy / köylünün çeşitli sorunları üzerinde yoğunlaşmıştır. Son dönem hikâyelerinde Almanya’da çalışan işçilerin yaşadıkları sıkıntı ve çatışmaları ele almıştır. Özellikle kahramanlarının konuşmalarında mahallî ağız özelliklerini öne çıkarmıştır. Yalın, açık bir dil kullanmıştır. İdeolojik yaklaşımı öne çıkarmış, sanatı ihmal etmiştir. Hikâyeleri; Çilli, Efendilik Savaşı, Karın Ağrısı, Can Parası, İçerdeki Oğul, Onbinlerce Kağnı, Cüce Muhammet, Anadolu Garajı, Sınırdaki Ölü, Kalekale, Barış Çöreği, Gece Vardiyası, Duisburg Treni Romanları; Yılanların Öcü, Irazca’nın Dirliği, Onuncu Köy, Amerikan Sargısı, Tırpan, Köygöçüren, Keklik, Kara Ahmet Destanı, Yayla Yüksek Fırınlar, Koca Ren, Yarım Ekmek, Kaplumbağalar Bekir Yıldız Sosyal gerçekçi yazarlardandır. Hikâyelerinin konularını önce Güneydoğu Anadolu’dan, sonra büyük şehrin kenar semti insanlarından daha sonra da Almanya’daki insanların hayatlarından almıştır. Çok açık zıtlıklar töre – modern hayat, birey – toplum, ağa – köylü, Türk-Alman üzerine kurulan hikâyeleri isteneni temsil eden güç ile nefret edileni temsil eden güç arasındaki çatışmaya dayanır. 1980 sonrası hikâyelerinde gerçeküstü ve fantastik hikâyeye doğru kaymıştır. Hikâyeleri Reşo Ağa, Kara Vagon, Kaçakçı Şahan, Sahipsizler, Evlilik Şirketi, Beyaz Türkü, Alman Ekmeği, Dünyadan Bir Atlı Geçti, İnsan Posası, Demir Bebek, Mahşer’in insanları, Bozkır Gelini Necati Cumalı Edebiyata şiirle başlamış daha sonra hikâye, roman ve oyunlar yazmıştır. Hikâyelerinin bir kısmında kendi “ben”ini merkeze alırken, bir kısmında taşra hayatını ve insanlarını anlatmıştır. Tütün işçilerinin problemleri, köylünün tabiatla mücadelesi, kadın – erkek ilişkileri üzerinde durmuştur. Sait Faik tarzı hikâyeden sosyal gerçekçi hikâyeye doğru kaymıştır. Hikâyeleri Yalnız Kadın, Değişik Gözler, Susuz Yaz, Ay Büyürken Uyuyamam, Mekadonya 1900, Kente İnen Kaplanlar, Dila Hanım, Yakup’un Koyunları Romanları Tütün Zamanı, Acı Tütün, Aşk da Gezer, Viran Dağlar, Yağmurlar ve Topraklar Oyunları Boş Beşik, Vur Emri, Ezik Otlar, Susuz Yaz, Nalınlar, Mine Şiirleri Kızılçullu Yolu, Harbe Gidenin Şarkısı, Mayıs Ayı Notları, İmbatla Gelen, Güneş Çizgisi Rıfat Ilgaz Hikâyelerinde ironiyi öne çıkaran yazarlardandır. Sosyal eleştiri ile mizah hikâyelerinde birleştirmiştir. Hikâyeleri Radarın Anahtarı, Don Kişot İstanbul’da, Kesmeli Bunları, Şevket Usta’nın Kedisi, Garibin Horozu Romanları Hababam Sınıfı, Karartma Geceleri, Apartman Çocukları, Halime Kaptan, Hoca Nasrettin ve Çömezleri Şiirleri Yarenlik, Sınıf, Yaşadıkça, Üsküdar’da Sabah Oldu, Çocuk Bahçesi Talip Apaydın Edebiyata şiirle başlayan sanatçı, yoğun bir duygusallıkla toplumcu şiirler yazmıştır. Daha sonra öykü ve romana yönelmiştir. İlk şiir ve hikâyelerini Köy Enstitüleri Dergisi’nde yayınlamıştır. Öykü ve romanlarında doğa betimlemeleriyle birlikte insan ilişkilerini de kendi doğallığı içinde ele almıştır. Köy ve kasaba gerçeklerini anlatmıştır. Köy edebiyatı akımının temsilcilerindendir. Anadolu’nun kırsal kesimini işlemiştir. Kendi yaşadıklarından, anılarından, gözlemlerinden hareket etmiştir. Şiiri Susuzluk. Öyküleri Ateş Düşünce, Öte Yakadaki Cennet, Duvar Yazıları, Hendekbaşı, Hem Uzak Hem Yakın RomanlarıSarı Traktör, Yarbükü, Emmioğlu, Ortakçılar, Ferhat İle Şirin, Toprağa Basınca, Define, Toz Duman İçinde, Tütün Yorgunu, Vatan Dediler, Köylüler, Yoz Davar, Kente İndi İdris, O Güzel İnsanlar Anıları Karanlığın Kuvveti, Akan Sulara Karşı, Köy Enstitüleri Yılları Abbas Sayar Köy edebiyat kategorisinde eserler vermiştir. Orta Anadolu’nun doğasını, insanlarını ve yaşam tarzını anlatır. Eserlerinde büyük bir gözlem gücü vardır. Yazar konuşmalara bile bunu başarıyla yansıtmıştır. Sanatçının eserlerinde halk dilinin zengin sözcük ve deyimlerini görmek mümkündür. Yazarın tek öykü kitabı “Yorganımı Sıkı Sar” 1976’da yayımlandı. Romanları Yılkı Atı, Çelo, El Eli Yur El De Yüzü, Can Şenliği, Tarlabaşı Salkım Saçak Öyküleri Yorganımı Sıkı Sar Şiirleri Gönül Sandalı, Şey Gibi, Bolluğa Takılan Ses, Sere Serpe, esinti Yaşar Kemal Cumhuriyet Dönemi’nde sosyal gerçekçi yazarların öncüle- rindendir. Eserlerinde özellikle Çukurova insanlarının yaşamı, Toros köylüleri, köy insanlarının çektiği sıkıntılar, yoksulluklar, ırgatlar, ırgatlarla ağaların ilişkileri, eşkıyalar, kan davası gibi konuları ele almıştır. Ağıtlara, türkülere, tekerlemelere, atasözlerine, halk söyleyişlerine çokça yer verdiği zengin sözcüklü kısa cümleli, canlı ve temiz bir dili olan yazarın şiirsel bir üslubu vardır. Geleneksel ile çağdaş olanı, hayal ile toplumsal gerçekliği bir arada vermeye çalıştığı eserlerinde başarılı doğa betimlemeleri yapmış ve yazdığı eserlerle özgünlüğü yakalamıştır. Yazarın tek hikâye kitabı “Sarı Sıcak”tır. Romanları İnce Memed, Yılanı Öldürseler, Çakırcalı Efe, Deniz Küstü, Kuşlar da Gitti, Yağmurcuk Kuşu, Algözlüm Seyreyle Salih Bazı romanları seri haldedir. Dağım Öte Yüzü Serisi Orta Direk, Ölmez Otu, Yer Demir Gök Bakır Bir Ada Hikâyesi Serisi Fırat Suyu Kan Ağlıyor Baksana, Karıncanın Su İçtiği, Tanyeri Horozları Akçasazın Ağaları Serisi Demirciler Çarşısı Cinayeti, Yusufçuk Yusuf Kimsecik Serisi Yağmur Kuşu, Kale Kapısı, Kanın Sisi Efsane Derlemeleri Ağrı Dağı Efsanesi, Üç Anadolu Efsanesi, Binboğalar Efsanesi Hikâyeleri Sarı Sıcak Röportaj Allah’ın Askerleri, Çukurova Yana Yana, Bir Bulut Kaynıyor, Yanan Ormanlarda 50 Gün, Peribacaları Dursun Akçam Kuzeydoğu Anadolu’nun köy ve kasaba hayatını, dertlerini sergileyen, etkili ve yalın yazılarıyla, gazetelere, dergi ve kitaplara geçmiştir. Kars ve çevresinin insanlarını ve sorunlarını işlemiştir. Daha çok, kırsal alanla ilgili gözlemlerini mizahi bir anlatımla öyküleştirmiştir. Yetmişli yıllarda yazınsal çalışmalara ağırlık veren sanatçı birçok kez öğretmenlikten açığa alınmış, Anadolu’nun çeşitli yerlerine sürgünlere gönderilmiştir. Varlık, Yeni Ufuklar, Demet, Köy ve Eğitim, İmece, Pazar Postası, Son Havadis, Dünya, Milliyet, Cumhuriyet, Akşam, Vatan, Yön, Devrim, Türk Dili, Forum, Milliyet Sanat, Yeni Toplum, Demokrat Dergi ve gazetelerde yazıları ve öyküleri yayımlanmıştır. Hikâyeleri Maral, Ölü Ekmeği, Taş Çorbası, Köyden İndim Şehire, Kafkas Kızı, Alaman Ocağı, Generaller Birleşin Romanları Kanlıdere’nin Kurtları, Dağların Sultanı Röportajları Kan Çiçekleri, Altta Kalanlar Halikarnas Balıkçısı Cevat Şakir Kabaağaçlı Hikâye ve romancılığımızda “deniz çığırım” açan, deniz insanlarının yaşantılarını anlatmasıyla ün yapan sanatçı aynı zamanda usta bir balıkçı, sünger avcısı, botanik uzmanı ve iyi bir tarihçidir. Yapıtlarında zengin bir terim ve mitoloji hazinesinden yaralanmıştır. Eserlerinde denizin içi ve dışına ait her şeyi, ömrünü verdiği Bodrum’u, Ege Denizi’nin efsanelerini, Akdeniz savaşlarını konu olarak seçen Cevat Şakir, anlattıklarını bir gözlemci gibi değil, olayları bizzat yaşayan bir insan duyarlılığı ile kaleme almıştır. Dili son derece sade olan yazar, üslup ve tekniğe, coşkun şiir diline güvenerek pek önem vermemiştir. Üslubundaki en güçlü özellik, deniz terimlerini son derece iyi bilmesinden yararlanarak ortaya koyduğu canlı anlatımıdır. Romanları Aganta Burina Burinata, Uluç Reis, Turgut reis, Deniz Gurbetçileri, Ötelerin Çocuğu, Bulamaç Öyküleri Ege’nin Dibi, Ege Kıyılarından, Merhaba Akdeniz, Yaşasın Deniz, Gülen Ada, Parmak Damgası, Gençlik Denizlerinde, Çiçeklerin Düğümü Anı Mavi Sürgün İnceleme-Denemeleri Anadolu Efsanaleri, Anadolu Tanrıları, Anadolu’nun Sesi, Merhaba Anadolu, Hey Koca Yurt, Altıncı Kıta Akdeniz, Sonsuzluk Sessiz Büyür, Düşün Yazıları İlhan Tarus Yazar, toplumcu görüşleriyle II. Dünya Savaşı yazarları arasında yer almıştır. Sanatçı toplumun yaşayış ve düşünüşünü kendi içinden temel alan öykü ve romanlar yazmıştır. Öykülerinde konularını yaşadığı çevreden almıştır. Roman ve hikâyelerinin konularını orta sınıf insanların yaşamlarından alıp natüralist-gerçekçi anlayışla anlatan sanatçı, bozulmaya yüz tutmuş gelenekleri, çıkarcılığı ve halkın çaresizliğini iktisadi ve ahlaksal açıdan değerlendirmiştir. Ayrıca gözlemlerine dayanarak, memur aristokrasisini, bürokrat yönetimini eleştirmeyi de öykülerine konu yapmıştır. Romanları Yeşilkaya Savcısı, Var Olmak, Duru Göl, Hükümet Meydanı, Vatan Tutkusu Hikâyeleri Doktor Monro’nun Mektubu, Tarus’un Hikâyeleri, Apartman, Karınca Yuvası, Ekin İti, Köle Hanı Oyunları Ceza hakimi, Bir Gemi, Suavi Efendi Millî Edebiyat Zevk ve Anlayışını Sürdüren Eserler Millî Edebiyat hareketi “Yeni Lisan” olarak bilinen dilde sadeleşme hareketi ile birlikte 1911’de başlamıştır. Millî Edebiyat, Türkçü / milliyetçi düşünceye dayanır. Dil yalın ve anlaşılırdır. Konular millî, milliyetçi ve yerlidir. Cumhuriyetin ilk yıllarında ve sonrasındaki Millî Edebiyat anlayışını devam ettiren yazarlar Milli Edebiyat’ın sanat anlayışını yansıtmışlardır. Türk hikâyeciliği Anadolu’ya açılmıştır. Kurtuluş Savaşı, Atatürk, İnkılaplar ve Anadolu hikâyelerde ele alınmıştır. Aka Gündüz Şiir, roman türlerinde de eserler kaleme alan sanatçı, Cumhuriyet öncesi ve sonrasında hikâyeleriyle Millî Edebiyat anlayışı içerisinde yer almıştır. Hikâyelerini zaman zaman şiir parçaları ile zenginleştiren yazar, kendini hikâyeden çekmemiştir. Olaylar ve insanlar karşısında tavrını ve heyecanını ortaya koymuştur. Üslubu zaman zaman hitabeye kaymıştır. Diyaloglara geniş yer vermiştir. Yalın bir dille sıcağı sıcağına günün olaylarını anlatmıştır. Hikâyeleri Türk Kalbi, Türk’ün Kitabı, Bu Toprağın Kızları, Hayattan Hikâyeler, Sarı Zeybek Romanları Dikmen Yıldızı, Odun Kokusu, Tank – Tango, Yaldız, Çapkın Kız, Aysel, Ben Öldürmedim, Üvey Ana, Yayla Kızı, Bir Şoförün Gizli Defteri Refik Halit Karay Fikrî bakımdan Millî Edebiyat’ın temelini oluşturan Türkçülük / milliyetçilik düşüncesine uzak duran yazar, hikâyeleriyle bu harekete önemli katkılarda bulunmuştur. İlk hikâyeleri ile sürgün yıllarına dair gözlem ve izlenimlerine dayanarak yazdığı hikâyelerini memleket veya Anadolu edebiyatı konusunda bir çığır açan “Memleket Hikâyeleri” adı altında kitaplaştırmıştır. Yazar, baştan sona Maupassant tarzına bağlıdır. Hikâyeleri güçlü bir gözlem gücünün ürünüdür. Sağlam bir kurgu içinde, daha çok olay örgüsünü öne çıkarmıştır. Olay örgüsünde çatışma açık bir biçimde okuyucuya sunulur ve sonu çoğu zaman trajik biter. Mekân tasvirlerinde realist ve başarılıdır. Daha çok dış üzerine yoğunlaşmış, kahramanlarının psikolojilerinin tahlilinden uzak durmuştur. Asıl ününü mizah türündeki yazıları ve hikâyeleriyle sağlamıştır. Türkçeyi kullanmada oldukça başarılıdır. Eserlerinde son derece berrak, duru, tabii, yalın ve açık bir dil kullanmıştır. Konuşma dilini edebi esere taşımada son derece başarılı kabul edilmiştir. Türk öykücülüğünü İstanbul sınırları dışına çıkarıp Anadolu’yu hikâyenin konusu hâline getirmiştir. “Kirpi” mahlasıyla mizah yazıları yazmıştır. Hikâyeleri Memleket Hikâyeleri, Gurbet Hikâyeleri. Romanları İstanbul’un İçyüzü, Yezidin Kızı, Çete, Sürgün, Anahtar, Bu Bizim Hayatımız, Nilgün, Yer Altında Dünya Var, Dişi Örümcek, Bugünün Saraylısı, 2000 Yılının Sevgilisi, Kadınlar Tekkesi, Karlı Dağdaki Ateş, Ekmek Elden Su Gölden, Ayın On Dördü, Dört Yapraklı Yonca, Yüzen Bahçe Mizah Kirpi’nin Dedikleri, Sakın Aldanma İnanma Kanma, Agop Paşa’nın Hatırası, Guguklu Saat, Tanıdıklarım Anı Minelbab İlelmihrab / Bir Ömür Boyunca Halide Edip Adıvar Halide Edip Adıvar’ın sanat hayatında görülen iki farklı dönem, hikâyeleri ve hikâyeciliği için de geçerlidir. Yazar gençlik dönemi hikâyelerinde ferdiyetçidir. Bu hikâyelerinin zemini çeşitli sebeplerin oluşturduğu hayal kırıklıkları, yalnızlık, fedakarlık, annelik, aşk, ölüm, temalarıdır. Bu hikâyelerinde yine bedbin yılgın – küskün… bir ruh hâli vardır. Yazar Balkan Savaşı yıllarından itibaren toplumcu veya Milli Edebiyat anlayışına kalmıştır. Bu dönemdeki eserlerinde işgalci güçlerin Türk vatanına saldırıları, buna karşı verilen mücadeleler ve bu esnada yaşanan zulüm ve acıları konu etmiştir. Hikâyeleri teknik bakımdan zayıf kabul edilir. Hikâyeleri çoğunlukla bir kadın kahraman etrafında şekillenmiştir. Hikâyelerindeki kadınlar irade, kültür ve karakter bakımından güçlüdür. Yazar en çok dil ve üslubu yönüyle eleştirilmiştir. Dil konusunda itinasız özensiz kabul edilmiştir. Hikâyeleri Harab Mabetler, Dağa Çıkan Kurt, İzmir’den Bur- sa’ya, Kubbede Kalan Hoş Seda Romanlar Heyula, Raik’in Annesi, Seviye Talip, Handan, Yeni Turan, Ateşten Gömlek, Vurun Kahpeye, Zeyno’nun Oğlu, Yolpalas Cinayeti, Tatarcık, Kerim Ustanın Oğlu, Kalp Ağrısı, Hayat Parçaları, Döner Ayna Anı Türk’ün Ateşle İmtihanı, Mor Salkımlı Ev Oyun Kenan Çobanları, Maske ve Ruh Yakup Kadri Karaosmanoğlu Sanat hayatının ilk yıllarında Servetifünun mektebi ile Fransız edebiyatının etkisi altındadır. İlk döneminde ferdiyetçi sanat anlayışına sahiptir. Bu döneminde sosyal baskı – birey çatışması ekseninde bireyin mutsuzluklarını ele almıştır. Sanat hayatının ikinci devresinde dikkatini sosyal hayata çevirmiş, toplum problemleri üzerinde durmuştur. Dikkatini Anadolu ve insanına çevirmiştir, hikâyelerinin çoğunda mekân Anadolu’dur. Hikâyelerinde realisttir. Maupassant tarzı hikâyeciliği benimsemiştir. Onun gerçekçiliği dıştan çok içe yöneliktir. Hikâyeleri Bir Serencam, Rahmet, Millî Savaş Hikâyeleri Romanları Yaban, Kiralık Konak, Hüküm Gecesi, Sodom ve Gomore, Nur Baba, Hep O Şarkı, Bir Sürgün Panoroma I – II Mensur Şiir Erenlerin Bağından, Okun Ucundan Anı Zoraki Diplomat, Anamın Kitabı, Vatan Yolunda Memduh Şevket Esendal Doğrudan doğruya Millî Edebiyat hareketine katılmamıştır. Hikâyeleri dil ve konu bakımından bu hareket içerisinde değerlendirilmektedir. Sanat hayatında iki devre vardır. Birinci devrede yazdığı hikâyelerinde kendisinden önceki Türk hikâyesinin hazırladığı edebî birikimden yola çıkmıştır. Dış dünya ile psikolojik hâlin ifadesini esas aldığı bu dönemde, eleştirici, tasvirci, tahlilci olma yönleriyle sosyal gerçekçilik anlayışına sahiptir. İlk devre hikâyeleri klasik giriş – gelişme ve sonuç bölümlerine göre şekillenmiştir. Bu dönem hikâyeleri gücünü dış dünyadan seçilmiş olaylardan ve zıtlıkların çatışmasından almıştır. Bu dönemde Maupassant tarzı hikâyeler yazmıştır. 1920’den sonra ikinci dönemi başlar ve yazar Çehov tarzı hikâyeyi yeni bir tarz olarak benimser ve Türk hikâyesine yeni bir tarz kazandırır. İlk eserlerinde Servetifünun diline yakın duran yazar, daha sonra Millî Edebiyat’ın dil anlayışını benimsemiştir. Hikâyelerinde aile kurumu, yöneten – yönetilen ilişkisi, günlük hayatı çerçevesinde küçük insan, yozlaşma, çocuk ve çocukluk gibi birkaç ana konu etrafında yoğunlaşmıştır. İstanbul, Ankara ve bazı Anadolu şehir, kasaba ve köylerini geniş mekân olarak kullanırken daha çok fakir ve kenar semtlere yönelmiştir. Hikâyeleri Otlakçı, Mendil Altında, Hava Parası, Temiz Sevgiler, Veysel Çavuş, Kelepir, Ev Ona Yakıştı, İhtiyar Çilingir, Bir Kucak Çiçek Roman Ayaşlı ve Kiracıları, Vassaf Bey, Miras Reşat Nuri Güntekin Daha çok romancılığıyla tanınan yazar, 1917 – 1930 arası dönemde hikâyeye geniş yer ayırmıştır. Hikâyeleri klasik bir giriş – gelişme – sonuç yapısına bağlıdır. Hikâyeleri belirgin bir mesaj taşıma üzerine kuruludur. Maupassant tarzı hikâyeler yazmıştır. Eserlerinin kaynağı özellikle müfettişlik görevi nedeniyle uzun yıllar Anadolu’yu dolaşması sırasındaki gözlem ve tecrübeleridir. İlk hikâyelerinde romantik bir yaklaşımla bireysel konu ve temaları öne çıkarmıştır. Bazı hikâyelerinde gözlemci gerçekçi bir yaklaşımla sosyal konu ve temalar üzerinde durmuştur. Bütün eserlerinde Anadolu coğrafyası üzerindeki Türk insanının sosyal ve psikolojik yapısını, günlük hayatını anlatmıştır. İnsanın ve hayatın iç yüzünü sergilemeye çalışmıştır. Bir – iki eseri dışında herhangi bir ideolojiye sapmamıştır. Acıma ve sevgi temalarını hiçbir zaman eserlerinden eksik etmemiştir. Bütün eserlerinde sade, temiz ve tabii bir Türkçe kullanmıştır. Hikâyeleri Gençlik ve Güzellik, Roçild Bey, Eski Ahbab, Tanrı Misafiri, Sönmüş Yıldızlar, Leyla ile Mecnun, Olağan İşler Romanları Çalıkuşu, Gizli El, Damga, Dudaktan Kalbe, Akşam Güneşi, Bir Kadın Düşmanı, Yeşil Gece, Acımak, Yaprak Dökümü, Kızılcık Dallan, Gökyüzü, Eski Hastalık, Ateş Gecesi, Değirmen, Miskinler Tekkesi, Harabelerin Çiçeği, Kavak Yelleri, Son Sığınak, Kan Parası Oyunları Hançer, Eski Rüya, Ümidin Güneşi, Hülleci, Bir Köy Hocası, Balıkesir Muhasebecisi, Tanrı Dağı Ziyafeti, Eski Şarkı, Yaprak Dökümü Gezi Anadolu Notları Halide Nusret Zorlutuna Şiir, roman, öykü türlerinde yazan sanatçı, “Git bahar” şiiri ile tanınmıştır. Eserlerinde samimi bir kadın duyarlılığını aksettirmiştir. Kadın duyarlılığıyla işlediği şiirlerinin yanı sıra hikâye, deneme, roman türlerinde de eserler vermiştir. İlk yazı ve şiirleri “mütareke” döneminde yayımlandı, o yıllarda Millî Edebiyat akımı gelişimini tamamlamış olduğundan, Halide Nusret de doğrudan bu topluluğa katılmıştır. Sade bir dil ile konuşulan Türkçeyi kullanmıştır. Şiirleri Geceden Taşan Dertler, Yayla Türküsü, Yurdumun Dört Bucağı, Ellerim Bomboş Romanları Küller, Sisli Geceler, Gül’ün Babası Kim, Aşk ve Zafer Öyküleri Beyaz Selvi, Büyük Anne, Aydınlık Kapı HİKÂYEDE KULLANILAN ANLATMA TEKNİKLERİ Anlatma Tekniği Anlatma tekniğinde okuyucu ile eser romanda, hikayede vb. arasına anlatıcı girer. Okuyucu hemen her şeyi anlatıcı kanalıyla görür ve öğrenir. Okuyucunun dikkati anlatıcı üzerinde yoğunlaşır. Örnek “Haftada iki gece dostlara danslı çay veriliyor, en aşağı iki üç gece de başkalarının davetine gidiliyordu. Aşağı sofa ile taşlık arasındaki camekân kaldırılmış, delik deşik duvarlar sarı yaldızlı bir kâğıt ile kaplanmıştı. Davet akşamları taşlıktaki su küpü, sofadaki yemek masası ve daha başka hırdavat eşya mutfağa taşınıyor, yukarıdan kilimler, iskemleler, süslü yastıklar indirilerek bir kabul salonu dekoru kuruluyordu.” Güntekin, Yaprak Dökümü Gösterme Sahneleme Tekniği Olaylar, kişiler, varlıklar okuyucuya doğrudan sunulur. Anlatıcı, okuyucu ile eser arasına girmez. Okuyucunun dikkati eser üzerinde yoğunlaşır. Örnek “Küçük Ağa başını kaldırdı ve soran gözlerle baktı. Doktor çevik bir davranışla ayağa kalkmıştı. Gidecekti artık. Onun hâlâ soran gözlerine dost gözlerle bakarak Çünkü, dedi. Küçük Ağa’nın siz oluşu., yani., nasıl söylemeli?.. Anlıyor musunuz veya anlatabiliyor muyum bilmem… Sizin gibi genç, güçlü, kuvvetli., ve bilhassa bilgili, akıllı biri oluşu… Kısacası işte siz oluşunuz benim için hususî bir kıymet ve ehemmiyet taşıyor.” Tarık Buğra, Küçük Ağa Özetleme Tekniği Varlığı belirgin şekilde hissedilen anlatıcı; olayları, kişileri veya diğer unsurları özetleyerek anlatır. Örnek “Ali Rıza Bey, Babıâli yetiştirmelerinden bir mülkiye memuruydu. Otuz yaşına kadar Dâhiliye kalemlerinden birinde çalışmıştı. Belki ölünceye kadar da orada kalacaktı. Fakat kız kardeşiyle annesinin iki ay ara ile ölmesi onu birdenbire İstanbul’dan soğutmuş, Suriye’de bir kaza kaymakamlığı alarak gurbete çıkmasına sebep olmuştu.” Güntekin, Yaprak Dökümü Geriye Dönüş Tekniği Bu teknik genellikle tarihi romanlarda kullanılır. Yazarlar şimdiki zamanda yaşadıklarından dolayı eserlerde şimdiki zaman ağır basar. Bu etkiyi azaltmak için bu teknik sıkça kullanılır. Ayrıca kişiler ve olaylar hakkında bilgi verilirken de kullanılabilir. Geriye dönüş tekniğinde yazar karakterlerin yerlerin ve olayların geçmişiyle ilgili bilgi vermeyi amaçlar. Bunun yanı sıra karakterlerin romanın içerisinde bir şeyler hatırlamaları da bu anlatım tekniğiyle verilir. Bu anlatım tekniği romanın gerçekliğine önemli ölçüde etki etmesinin yanı sıra, olayların arka planıyla veya altyapısıyla ilgili bilgiler verdiği için gelecekte olabilecek olaylar veya kişilerin şu anki konumlarıyla ilgili fikir sahibi olabiliyoruz. Şuur Akışı Bilinç Akışı Tekniği Bu teknikle karakterin iç dünyası hiç bir kaygı olmada okuyucuya aktarılır. Karakterin duyguları ve düşüncelerindeki değişimler bu teknikle verilir. Bu teknikte karakterin aklından geçen düşünceler bütün karmaşıklığıyla ve herhangi bir sıra olmadan okuyucuya verilir. Bu sayede okuyucu karakterin psikolojisini ve ruh hâlini daha iyi anlayabilir ve bazı olaylarla, bu olayların nedenleri arasındaki bağlantıları açıklayabilir. Ayrıca karakterin aklında kurduğu planlar ve yapmak istediği şeylerde bu teknikle verilir. Aşağıdaki örnekte Yusuf köye dönerken Ali’nin ve Hasan’ın ailesine ne diyeceğini düşünmekle beraber kendisini tam bir vicdan muhasebesine çekmiştir. Bir şekilde kendini haklı çıkarmak istemiş ve arkadaşlarının ölümünden sorumlu olmadığına dair önce kendisini inandırmaya çalışmıştır. Örnek “Haşan? Ali? Evet, ama onlar yoksa geri dönülmez yollarda kaldılarsa suç onda mıydı? Kader, kısmet, taksirat! O öldürmemişti. Allah biliyordu içini, ölmelerini istememiş, aklından geçirmemişti. Köse Hasan’ın avradı, kızı, Pehlivan Ali’nin anası duyup gelecekler, soracaklardı. O öldürmemiş, ölmelerini istememişti ama dinliyecekler miydi bakalım. Ağıt, figan, feryat… Köylü toplanacak, büyük büyük açılan gözleriyle soracaklardı ondan. Nerde Haşan? Ali nerde? Biliyordu diyeceğini, ezberlemişti amma, dinletebilecek miydi? Karı kısmı lâf anlar mıydı? Ölü evine dönecekti evi. Gazocağı mazocağını çıkaramıyacak, sırtlığı mırtlığı veremiyecekti karısına. Öfkeyle tükürdü yere.” Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde Montaj Tekniği Bu teknik başkasına ait olan bir yazının tümünün veya bir parçasının aynen eser içine yazımıdır. İç Monolog Tekniği Karakterin duygularının ve düşüncelerini belirli bir mantık sırasıyla karakterin ağzından olduğu gibi anlatılmasıdır. Bu teknikte karakterin kendi kendine konuşmalarına yer verilir. Bunun yanı sıra bu teknikle karakterin duygu ve düşüncelerini akıcı ve sade bir biçimde günlük konuşma diliyle öğreniriz. Bu teknik karakterin iç dünyasının okuyucu tarafından anlaşılmasında çok önemli bir yer tutar. Çünkü bu teknikle karakter görünmek istediği kişi olarak değil gerçekten olduğu kişi halinde görülüyor. Aşağıdaki alıntıda Ali’nin Fatma ve Ömer Zorlu hakkındaki düşüncelerini net olarak anlıyoruz ancak bu yöntem kullanıl- masaydı normal hikâyenin akışında biz ancak Ali’nin görünen yüzü hakkında bilgi edinebilecektik. Örnek “Pehlivan Ali’yi bir türlü uyku tutmuyordu. Sırtüstü uzanmış ciga- ra içiyor, karanlık kulübede cigarasının ateşi kırmızı kırmızı yanıp sönüyordu “Fatma gibi avrat var mı? Yusuf un emmisinin avradı da ne ki? Vızırtı. Lâkin su amele çavuşu olmamalı felekte… Ömer tövbe sevmiyor amele çavuşunu. Benimle arası iyi. Beşliği para günü vermezse vermesin. Feda olsun. İsterse yine veririm, yine isterse yine. Feda olsun. Fatma’nın eri. Fatma gibi avrada ben olsam yemez yediririm, giymez giydiririm. Lâkin ne avrat ya!” Orhan Kemal, Bereketli Topraklar Üzerinde Diyalog Tekniği Roman akışı içinde karakterlerin birbiriyle yaptıkları konuşmalara diyalog denir. Bu teknikte karakterlerin birbirleriyle konuşmaları verilir. Karakterler arası çatışmaları veya karakterlerin birbirleri hakkında ki düşünceleri bu teknik yardımıyla kavranır. Aşağıdaki örnekte Ali ve Yusufun fabrika sahibi hemşehrileriyle ilgili düşüncelerini ve eğer istekleri yerine gelmezse gidip Laz Taşeron’la anlaşacaklarını çok açık bir biçimde anlayabiliyoruz. Zaten bu yöntemin en güzel özelliği karakterlerin sade konuşmaları sayesinde verilmek istenen mesaj kolaylıkla okuyucuya ulaşabiliyor. Örnek ” — Bırakır mıyız işini? Bırakırız tabî. Gözünün yaşına bakacak değiliz ya! Niye bakalım? O bizimkine bakıyor mu? Bakar mı? Biz de onunkine bakmayız! Ya bakarsa? dedi Ali. .. Irgatbaşı’dan hakkımızı alırsa mı? Alırsa? Yusuf düşündü, aklına başka bir şey geldi O zaman da sen bana bırak, dedi. Ne yapacaksın? Bize daha iyi, daha paralı birer iş ver deriz. Temam, ben de bunu düşünüyordum. Verirse? Bu mantar şapkalının verdiği yevmiyelerden fazla olursa… Olursa? Leitmotif Kişileri ve nesneleri sembolize eden sürekli tekrarlanan ve simgeleşen nesnelerdir. Leitmotif edebiyatımızda sıkça kullanılan bir anlatım tekniğidir. Bu teknikte nesne istenilen/arzulanan bir eşyayı sembolize eder ve sürekli kitabın içerisinde tekrar edilir. Genellikle bu nesne gerçek hayatta fazla önemli bir şey olmazken kitaplarda çok önemli bir nesneymiş gibi gösterilir ve karakterlerin yaptıkları şeyler bu nesneyle ilgili olur. Namık Kemal’in “Vatan” piyesinde sık kullanması buna örnek verilebilir. Modernizmi Esas Alan Eserler Modemizmin doğuşunda I. ve II. Dünya Savaşları’nın insanlık üzerindeki yıkıcı etkileri büyük rol oynamıştır. Modernizmi esas alan eserlerde geleneksel anlatım ve yapı reddedilmiştir. Alegorik anlatıma önem verilmiştir. Duygu, düşünce ve davranışlarıyla insanın karmaşık bir varlık olduğu kabul edilmiştir. Bireyin hayatının huzursuzluk üzerine kurulduğu düşünülmüştür. Bireyin bunalımlarına ve toplumla çatışmalarına yer verilmiştir. Roman ve hikâyede çağrışımlara yer verilmiş, şiirsel bir anlatım benimsenmiştir. İnsan karmaşık bir varlık olarak sunulmuştur. Bireysellik ve bireyin kozmik yalnızlığı anlatılmıştır. İnsanın geleneklere isyanı ve toplumdan kaçışı ele alınmıştır. Hikâye ve romanda geleneksel ve yerleşik anlayış reddedilmiştir. Eserlerde neden – sonuç ilişkisi ortadan kalmıştır. Geriye dönüşler, ileriye gidişler, bilinç akışı gibi tekniklerle bilindik zaman anlayışı kırılmıştır. Modernizmde zaman “geçmiş – an – gelecek” şeklinde sınıflanmaz. Zaman, “an” dan ibarettir. Birey içinde bulunduğu “an”da zihinsel bir faaliyet olarak geriye dönüşler, geleceğe gidişler yaşar. Bu nedenle bu tip eserlerde olaylar “an” içerisindeki zihinsel hareketlerden doğan zaman içerisinde geçer. Geleneksel olanı yeni olana tabi kılma, yerleşik ve alışılmış olanı yeniye uydurma eğilimi olarak da tanımlanabilir. Modernist yazarların temsilciliğini Franz Kafka, Albert Ca- mus, Sartre gibi varoluşçu yazarlar yapmıştır. Modernizmde bir akımın varoluşçuluk anlayışını görmek mümküdür. Bu akımda bireyin var oluşu her şeyden önce gelir. Bireyin kendi özünü bulması ve özgür olması gerekir. Modernizm, “bunalım edebiyatı” olarak da adlandırılabilir. Türk edebiyatında asıl olarak 1960’tan sonra etkili olmuştur. Oğuz Atay, Bilge Karasu, Yusuf Atılgan, Ferid Edgü, Vüsat O Bener, Adalet Ağaoğlu önemli temsilcileridir. Yusuf Atılgan “Aylak Adam” ve “Anayurt Oteli” romanlarıyla tanınmıştır. Tek hikâye kitabı “Bodur Minareden Öte” adıyla yayımlanmıştır. Vefatından sonra bütün hikâyeleri “Eylemci” isimli kitapta toplanmıştır. Hikâyelerinde geleneksel hayat ile modern hayat arasında yaşanan çatışmaların bireyin ruhunda doğurduğu bunalımlar çeşitli nedenlerle uç veren uyumsuzlukları hayatın tek düzeliği üzerine yoğunlaşmıştır. Hikayeler Bodur Minareden Öte, Eylemci Romanları Aylak Adam, Anayurt Oteli Sabahattin Kudret Aksal Hikâyelerinde başıboş dolaşmaların tadına varan ve yaşama sevincini yansıtan yazar, bir bakıma Sait Faik’i hatırlatır. Sait Faik avereliğinde mutludur, insanları anlık mutluluklarında yakalar ve okuyucusuyla onları kaynaştırır. Sabahattin Kudret’in hikâyelerindeki şahıslar ise mutsuzdurlar ve mutsuzluklarının farkındadırlar, kendilerini bir çember içinde hapis olmuş görürler, ondan kurtulmak isterler ama ya bunu yapamayacak kadar tembeldirler ya da şartların izin vermediğini bilirler. Hikâyeleri kapalı, dar mekânlarda ve sokaklarda geçer. Kendi görüş ve izlenimlerin aktardığı hikâyelerinin bazılarının konularını çocukluk hatıralarından bazılarını da günlük hayatta karşılaştığı insanlarla ilgili izlenimlerden çıkarmıştır. Hikâyeleri Gazoz Ağacı, Yaralı Hayvan Vüs’at O. Bener Hikâyecilerimizin soyutlamaya ağırlık verenlerindendir. Ele aldığı gerçekliği olduğu gibi bırakmayan, soyutlamalarla başka tür bir gerçekliğe çıkaran bir tutumu vardır. Başlangıçta çok yalın olan öykü dili ve anlatım biçimi sonrasında öykücülüğümüzde yenilikçi bir yönelimin ilk örnekleri arasında yer almıştır. Tümce yapılarında, sözcük seçiminde, söz dizimini bozan dil anlayışında apayrı özellikler vardır. Hikâyeleri Dost, Yaşamasız, Kapan, Mızıkalı Yürüyüş, Kara Tren Roman Buzul Çağının Virüsü, Bay Muannit Sahteliğin Notları Oyun Ihlamur Ağacı, İpin Ucu Nezihe Meriç Kadınların yalnızlıklarını anlatan eserlerinde kullandığı şiirli dil ve bilinçaltını yoklayan yapısıyla dikkat çekmiştir. Hikâyelerinde sıkılan, bunalan, mutsuz kişileri -çoğunlukla kadınlardır – kalabalık içinde nice mutlu edecek kişiler ve davranışlar gizlidir temasını işlemiştir. Örf ve âdetlerin, alışkanlıkların rahatsız ettiği kadınları anlatmıştır. Hikâyeleri Bozbulanık, Topal Koşma, Menekşeli Bilinç, Du- manaltı, Bir Kara Derin Kuyu, Yandırma, Gülün İçinde Bülbül Sesi Var Roman Korsan Çıkmazı Oyun Sular Aydınlanıyordu, Sevdican, Çın Sabahta Orhan Duru Gerçeküstü, bilim – kurgu, kara mizahtan bol yararlanmış bir yazardır. Hikâyeleri Bırakılmış Biri, Denge Uzmanı, Ağır İşçiler, Yoksullar Geliyor, Şişe, Bir Büyülü Ortamda Ferit Edgü Tek bir gerçekliğe inanmayan Ferid Edgü hikâyelerinde gerçekliği çeşitli biçimlerde yansıtmaya çalışmıştır. Modern insanın en belirgin niteliklerinden olan yalnızlık ve yabancılaşma problemleri üzerinde durmuştur. Bilinçaltı yöntemi ve alegorik anlatımdan yararlanmıştır. Hikâyeleri Kaçkınlar, Bozgun, Sürek, Bir Gemide, Ada, Çığlık, Ressamın Öyküsü, Doğu Öyküleri, İşte Deniz, Maria Do Sese, Nijinski Öyküleri Roman Kimse, O / Hakkari’de Bir Mevsim, Eylül’ün Gölgesinde Bir Yazdı Şiir Ah Minel Aşk, Dağ Şiirleri Biyografi Abidin, Avni Arbaş, Osman Hamdi Bilinmeyen Resimleri Oğuz Atay Modernizmi esas alan Oğuz Atay, postmodernizmin edebiyatımızdaki öncüsüdür. Yapıtlarında toplum kurallarıyla çatışan aydınların iç dünyasını işler. Öykülerinde yalnızlık, isyan, intihar, iletişimsizlik, hayatın anlamsızlığı, yabancılaşma, toplum eleştirisi, aydın eleştirisi gibi konuları ele almıştır. Eserlerinde ele aldığı konuları ironik bir tarzla işler. “Korkuyu Beklerken” öykü tarzında kaleme aldığı eseridir. Eserde psikolojik çözümlemelere ağrılık verir. Romanları Tutunamayanlar, Tehlikeli Oyunlar, Bir Bilim Adamının Romanı
Bireyin İç Dünyasını Esas Alan Hikayeler2. Dünya Savaşı’nın getirdiği sıkıntılar, Kore’ye asker gönderilmesi, köyden şehre göçün getirdiği bunalım, işsizlik ve daha birçok toplumsal sorun insanların psikolojilerini dönemi sanatçıları da eserlerinde bu bunalımlara sık sık yer vererek hem toplumun sorunlarını dile getirmiş hem de bu sorunlara çözüm arama gayretine eserlerde sanatçılar “Bireyin İç Dünyasına” eğilmiş onların ruh hallerini psikoloji biliminin kullandığı tekniklerden de faydalanarak dile getirmeye İç Dünyasını Esas Alan Hikaye ÖzellikleriKöyden kente göçle birlikte ailesinden ayrılarak çalışmaya giden bireylerin yalnızlığı, ekonomik sıkıntılar, çevreye yabancılık gibi sorunlar toplumsal çözülmelere neden bu durumlar toplumda ruhsal problemlerin sayısını ruhsal sorunların artması ve psikoloji biliminde yaşanan gelişmeler dönem yazarlarının bu alana ilgi duymasını bu tarz eserlerde kahramanın iç dünyasını tasvir etmeye çalışmışlardır. Bunu yaparken de tahlillerden sık sık faydalanmışlardır. Psikoloji’nin en önemli tekniği olan “iç konuşma” ve “bilinç akışı”na sık sık yer tarzda yazılan eserlere içe dönük, psikolojik ya da mistik eserler anlayışla hikayeler yazan isimlerin başında Peyami SAFA, Ahmet Hamdi TANPINAR, Tarık Buğra ve son dönemin en önemli isimlerinden olan Mustafa KUTLU yer SAFAnın hikayeleri ve özellikle de romanları hep bu tarzdadır. Özellikle de 9. Hariciye Koğuşu adlı romanı bireyin iç dünyasını yansıtması bakımından oldukça Hamdi TANPINARın ise Abdullah Efendi’nin Rüyaları adlı hikayesi bu tarzın en önemli Buğranın İki Uyku Arasında adlı eseri ile Mustafa Kutlunun Yokuşa Akan Sular adlı eseri bireyin iç dünyasını esas alan hikayelerin başında iç dünyasını esas alan bu önemli sanatçıların eserlerine bakıldığında uyku – rüya gibi kavramların eser isimlerinde dahi yer aldığı görülür. Çünkü uyku ve rüya bireyin bilinç altına indiği andır. Yazarlarda tam olarak o anı okura yansıtmaya düşünüyorsun? Sonraki gönderi
kişinin iç dünyasını esas alan hikaye örnekleri