. MİXS Tophane-i Amire Top, Türkçe bir kelime olup askeri terminolojide ağır mermileri barut gazının oluşturduğugüçle daha uzak mesafelere atan bir silahtır. Topu kullanıp bu alanda uzmanlaşmış askeri sınıfa topçu, bu silahın teknik ve taktiğini kapsayan alana da topçuluk denilmektedir[1]. İlk top döküm fabrikası olan Tophâne-i Âmire Fatih Sultan Mehmed devrinde faaliyete geçmiştir. Daha önce Edirne'de bir tophane kurmuş olan Osmanlılar İstanbul'un fethinden sonra özellikle denize yakınlığı dolayısıyla Tophâne semtinde yeni bir top fabrikası daha açmışlardır. Galata surları dışında ormanlık bir arazide kurulan tophane, muhtemelen eski bir kilisenin kalıntıları üzerine inşa edilmiştir. Fatih Sultan Mehmed döneminde üç kubbeli küçük bir bina olarak inşa edilen Tophane’ye Sultan II. Bayezid devrinde birtakım ilaveler yapılmış ve yeni binalar eklenmiştir. Kanunî Sultan Süleyman ise mevcut binaların ihtiyaca cevap verememesi üzerine daha büyük ve geniş bir tophane binası yaptırmıştır. XVIII. yüzyıl ortalarına kadar faaliyetini sürdüren bu binalar 1742 senesinde bir tamirat geçiren Tophâne-i Âmire, 1743 tarihinde tamamen yıkılmış ve bugünkü haliyle yeniden yapılmıştır[2]. Dönemin topçubaşısı, aynı zamanda mimar ve ressam Mustafa Ağa, bazı ressamlarla bir araya gelerek o günün ihtiyaçlarına cevap verecek bir tophane yapmıştır[3]. Yeniden inşa edilen bu bina, hâlen ayakta durmaktadır. Kanunî Sultan Süleyman döneminde yapılan binaların tamamen yıkılmasıyla yapılan bina duvarları iki sıra ince tuğla, bir sıra taş örgüden oluşan kârgir bir binadır. İçinde iki büyük ergitme fırını bulunmakta olup, biri doğu ve biri de batıya açılan iki büyük kapıya sahiptir. Binanın mimarlığını yapan Mustafa Ağa, aynı zamanda topçubaşı olduğunu, çeşitli yerlere yerleştirdiği top figür ve süslemeleriyle de göstermiştir. Meselâ, binanın kemerlerinin dıştan bütün bağlantı taşları top namlusu şeklinde yapılmıştır. Deniz tarafındaki duvarın üst köşelerinde, tekerlekli kaideleriyle birlikte işlenmiş, ağızdan dolma şâhî top kabartmaları da halen görülebilmektedir[4]. Tarih boyunca pek çok yangınlar geçiren ve yeniden inşa edilen Tophâne müştemilâtı, XIX. asrın başlarında on hektar kadar geniş bir alana yayılmaktaydı. Büyüklü küçüklü muhtelif tezgâhlardan oluşan Tophâne-i Âmire'de resimhâne, top nümûnehânesi, muayenehane, Tüfenkhâne-i Âmire, kundakhâne, tavhâne, demirhane, çarkhâne, nakkaşhâne, cilâhâne, baskıhâne, depolar, matbaa ve ayrıca bir de hastahâne gibi kısımlar bulunmaktaydı. III. Selim Tophâne meydanında topçubaşı ve topçubaşılık kalemi için topçubaşılık binasını yaptırmıştır. Bina 1832 yılında Topçubaşılığın kaldırılarak yerine Tophâne-i Âmire Müşirliği'nin ihdasıyla birlikte "Tophâne-i Âmire Müşirliği" adını almıştır[5]. Bu yapı II. Mahmud zamanında yenilenerek, duvarları musanna mermerlerle süslü bir bina yapılmıştır. Tophane-i Amire çok önemli bir merkez. Tophane-i Amire’nin dışında da Osmanlıların top döktüğü pek çok tophane var. Avrupa’da mesela Avlonya, Nova Brdo, Semen dire, Belgrat, Budin, İskenderiye yani İşkodra, doğuda da Erzurum, Mısır, Basra, Bilecik ve Van en önemlileridir. İhtiyacı karşılamak için dökümhane civarına topçuların ve dökücülerin ikametine tahsis edilmek üzere odalar eklenerek genişletildiği söylenebilir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise mevcut binaların tamamı yıkılmış, yerine yeni ve büyük bir bina inşa edilmiştir. Evliya Çelebi’ye göre[6] tam bir kale görünümündeki bu yeni müştemilât içinde kumbara humbara imalâthanesi, dökümhane imalâthanesi, kundakhâne, marangozhane, topçubaşı ve dökücübaşı odaları, topçu ve dökücü âsitâneleri kışla, Sarıyer toprağı kesme kârhânesi, kalıp kârhânesi, falya delme kârhânesi, top arabası ve tekerlekleri imalâthaneleri gibi bölümler vardı[7]. Büyük bir sanayi merkezi halinde olan Tophâne-i Âmire özellikle savaş dönemlerinde top dökümü faaliyetlerinin hızlanması, çok yüksek sıcaklıkta ateş yakılması gibi sebeplerle büyük hasara uğramış ve ciddi tamirat görmüştür[8]. Bu tür sebeplere bir de yangın ve deprem gibi doğal afetler eklendiğinden XIX. yüzyılın sonuna kadar pek çok defa ciddi tadilat ve tamirat gerçekleştirilmiştir[9]. Dökümhane kârhâne binası 1743 yılında tamamen yıkılmış ve bugünkü şekliyle beş kubbeli olarak yeniden inşa edilmiştir[10]. Dönemin topçubaşısı, aynı zamanda mimar olan Mustafa Ağa günün ihtiyaçlarına cevap verecek yeni bir Tophâne planı yapmıştır. Yeni binanın duvarları iki sıra ince tuğla, bir sıra taş örgüden meydana gelen kâgir bir yapıdır. İçinde iki büyük ergitme fırını, biri doğuya, biri batıya açılan iki büyük kapısı bulunmaktadır. Bu inşaatın üzerinden çok geçmeden 1765’te tekrar bir yangın geçiren Tophâne binaları III. Mustafa tarafından tamir ettirilmiş ve her topçu ortasına bir kışla ile orta sofası, mutfak ve mescit yaptırılmıştır. Tophâne- i Âmire, III. Selim ve II. Mahmud zamanlarında da tamirat ve tadilat geçirmiştir. 1790-91 yılında Tophane’de tamamı elden geçirilerek onarımı yapıldığı gibi 1793’te civardaki arsalar satın alınıp Tophâne-i Âmire müştemilâtına dâhil edilmiş, böylece yeni yapılan fabrika ve imalâthanelerle birlikte XIX. yüzyılın ortalarında 10 hektar genişliğinde bir alana yayılmıştır. 1804’te çıkan yeni bir yangın Tophâne kışlaları ile birlikte 400 evin yanmasına yol açmıştır. III. Selim bir taraftan binaların imarı, tamiri ve modernleşmesiyle ilgilenirken diğer taraftan Avrupa tarzında kaliteli toplar dökülebilmesi için Mühendishane-i Berri- i Hümayun baş hocası Hüseyin Rıfkı Tamânî’yi topların yeniden tertip ve tanzimiyle görevlendirmiş, Osmanlı mühendis ve ustaları yanında İsveç, İngiltere ve bilhassa Fransa’dan uzmanlar getirtmiştir. Ayrıca Tophane’deki fırınları geliştirip çevik ve hareketli topların dökümüne öncelik verilmesini emretmiştir. 1823’te Cihangir semtinde çıkan büyük Fîruz Ağa yangınında dökümhane kısmen, topçu ve top arabacı kışlaları tamamen yanmış, binalar II. Mahmud’un emriyle 1825 yılında yeniden elden geçirilmiştir. 1832’de seraskerliğe bağlı bir birim halinde Tophâne Müşirliği kurulmuştur. Abdülaziz döneminde kısmen yenilenen Tophâne-i Âmire, II. Abdülhamit devrinde yeni baştan tamirat görmüştür. Büyüklü küçüklü muhtelif tezgâhlardan oluşan Tophâne-i Âmire’deki belli başlı imalâthaneler şunlardır Tophâne- i Âmire resimhanesi, top numunehanesi, muayenehane, Tüfenkhâne-i Âmire, kundakhane, tavhane, demirhane, çarkhane, nakkaşhane, cilâhane, baskıhane, mahzenler / depolar ve Tophâne-i Âmire Matbaası. 1843’te Ohannes ve Boghos Dadian tarafından kurulan Zeytinburnu Demir Fabrikası’nın izâbe bölümünün 1846’- da faaliyete geçmesiyle top ve diğer silâhlar burada dökülmeye başlanmış, 1850’- de fabrikanın tam kapasite ile çalışması neticesinde Tophâne-i Âmire’de top dökümü işi zamanla kaldırılmıştır[11]. Bu tarihlerden itibaren burada Zeytinburnu Fabrikası’nda dökülen topların dövülüp tavlandıktan sonra kaba haliyle soğuk işlerinin yapımı sürdürülmüştür. Tophâne’de tornadan geçirilen toplar perdahlanmak ve diğer işlemleri yapılmak üzere ilgili bölümlere sevk edilmekteydi. Bu dönemde Tophâne-i Âmire’de büyük bir çarkhane, namlu delme ve yiv açma, nişangâh ve kama şubeleriyle namlu tavlama ve sulama tesisleri bulunurdu[12]. Cumhuriyet’in kuruluşuna kadar perdah merkezi şeklinde faaliyetini sürdüren Tophâne- i Âmire, I. Dünya Savaşı’ndan sonra önemini kaybetmiştir. Tophâne-i Âmire’- ye ait birtakım tezgâh ve makineler, Ankara’ya Türk Makine Kimya Endüstrisi fabrikalarına götürülmüş olup burada hatıra niteliğinde muhafaza edilmektedir[13]. Uzun süre atıl vaziyette bırakılan Tophâne-i Âmire binaları 1992’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne devredilmiştir. Üniversite tarafından restore ettirilen beş kubbeli büyük bina halen sergi salonu görevi yapmaktadır. Bugünkü bina 20,50 × 37,50 ebadında, 1,60 m. kalınlıkta duvarlı olup 2 metrelik ayaklara oturan ve her birinde nefes deliği bulunan on beş kubbe ile örtülüdür. XIX. yüzyılda Rönesans üslûbunda inşa edilen ve sonraları Sanat Enstitüsü olarak kullanılan Tophâne Müşirliği binası 1957’de yıktırılmıştır. Tophâne-i Âmire’nin Personeli. Topçu Ocağı’nın başında bulunan topçubaşı hem topçu birliklerinin hem Tophâne-i Âmire’- ihtiyacı karşılamak için dökümhane civarına topçuların ve dökücülerin ikametine tahsis edilmek üzere odalar eklenerek genişletildiği söylenebilir. Kanuni Sultan Süleyman döneminde ise mevcut binaların tamamı yıkılmış, yerine yeni ve büyük bir bina inşa edilmiştir[14]. Ancak Tophâne- i Âmire’deki işlerin ve teknik personelin başında dökücübaşı / dökümcübaşı adıyla anılan bir görevli bulunurdu ve buradaki bütün faaliyetlerden sorumluydu. Dökücübaşı Tophâne’deki teknik personel ve sanatkârların da başıydı; kethüda ve bölükbaşılar vasıtasıyla işlerin yürümesini takip ederdi. Topçubaşı, yapılan işlerle çok yakından ilgilenir, top dökümü zamanlarında bizzat padişah ve sadrazam gibi üst seviyeli devlet adamları döküm merasimleri için buraya gelirlerdi. Sefer esnasında topların dökümü ve gerekli yerlere ulaştırılması gibi işlerin organizasyonu için bir nazır tayin edilirdi. Dökümhane emini de topçubaşı, nazır ve dökücübaşı ile birlikte faaliyetlerle ilgili defterlerin tutulmasından, gerekli bürokratik işlemlerin ve personel işlerinin takibinden sorumluydu[15]. Nazır ve eminler Hâcegân-ı Divan-ı Hümayun denilen rütbeli kişiler arasından seçilirdi. Bunların yanı sıra kâtip ve bölükbaşılar da burada çalışan üst düzey yöneticilerdi. Tophâne’deki top ve buna bağlı olarak kundak, top arabası, gülle, humbara ve barut yapımı gibi asıl faaliyetler dökücübaşı ve onun maiyetindeki dökücü rîhtegân, haddâd, errekeş, bennâ, eğeci, kalemkâr, mücellit, kefçeci, şebkâr, sengtırâş ve neccar gibi sanatkârlar tarafından yürütülürdü. Bunların dışında Tophâne için ihtiyaç olduğunda gemici ve peremeci, hamal, ırgat, arabacı, bekçi, vardiyan, duâgû, imam ve muvakkit gibi kimseler de istihdam edilirdi[16]. Tophâne-i Âmire’deki büyük çoğunluğu yaya, müsellem ve piyade gibi askerî bir teşkilâta bağlı askerî zümrelerin “nöbetlü” denilen hizmet grupları oluşturmaktaydı. Bu gruplar altışar aylık dönemlerde Tophane’ye gelir ve hizmetleri bittiğinde geri dönerlerdi. Söz konusu özellikleri sebebiyle Tophâne-i Âmire, Tersane-i Âmire’den sonra Osmanlı Devleti’nin en büyük askerî sanayi kuruluşu durumunda olup ilk askerî silâh üretim fabrikalarından biridir. Osmanlılarda sabit top dökümhanelerinin yanı sıra ihtiyaç durumunda seyyar top dökümhaneleri inşa edilerek top döküldüğü bilinmektedir. Bu şekilde top dökümüne ait en eski bilgi, 1438’de Mora’daki Germehisar Hexamilion kuşatması dolayısıyla verilir[17]. Ardından 1440’ta Semendire’de, 1444’te Varna seferine gidiş sırasında Boğaziçi kıyılarında, 1448’de Akçahisar Kalesi İskenderiye önünde seyyar dökümhaneler kurularak toplar dökülmüştür[18]. Fatih Sultan Mehmed’in İstanbul muhasarası esnasında surlar önünde top dökümü yapıldığı bilinmektedir. Eldeki kayıtlardan seyyar top dökümü faaliyetinin XVI. yüzyılın ortalarına kadar devam ettiği anlaşılmaktadır. Bu tarz top dökümü özellikle engebeli bir araziye sahip Balkanlar’da ve Doğu Avrupa’daki kale kuşatmalarında gerçekleştirilmiştir. Döküm yapılacak yerlere develerle bakır ve kalay taşınır, kurulan ocaklar vasıtasıyla istenilen ebatta top dökülebilirdi. Tophâne-i Âmire ve seyyar top dökümü faaliyetlerinin yanında Osmanlılar’ın bir kısım eyaletlerinde de tophaneler vardı. Bazı kaynaklarlarda ismi tophane diye zikredilen yerlerde top dökümünün yapılıp yapılmadığı ise tespit edilememektedir. Eyaletlerdeki tophanelerin teknik personeli önemli ölçüde, döküm yapılacağı zaman bir bölükbaşı idaresinde İstanbul’daki Tophâne-i Âmire’den veya diğer büyük tophanelerden temin edilirdi. İstanbul dışında faaliyet gösteren tophanelerin, özellikle Avrupa topraklarında bulunanların önemli bir kısmının daha önce de aynı işleve sahip olduğu bilinmektedir. Bu tophaneler fetihten sonra eski çalışanlarıyla birlikte faaliyetlerine devam etmiştir. Osmanlılar’ın Avrupa topraklarındaki tophanelerinin bulunduğu şehirler şunlardır Edirne, Avlonya, Semendire, Nova Brdo, İskenderiye, Belgrat, Budin, Pravişte, Rudnik, Hersek livası, Klis ve Asya topraklarındaki tophaneler ise Erzurum, Kahire, Basra, Birecik, Van’dadır[19]. Bunların yanı sıra Cezayir, Rodos, Kıbrıs’ta da dökümhaneler olduğu kaydedilmektedir[20]. Söz konusu tophanelerin faaliyetleri genellikle ihtiyaca göre değişmiş, bir kısmı zamanla top ve gülle deposu haline gelmiştir. Başta İstanbul’daki Tophâne olmak üzere bu merkezlerin ortak yanları ulaşıma elverişli deniz veya nehir kenarlarında bulunması, ayrıca maden bölgelerine yakın olmasıdır. Tophâne-i Âmire’de dökülen toplarla taşrada dökülen topların standardı ve kalitesi konusunda bilgi yoktur. Ancak standardın bilhassa Tophâne-i Âmire’de tutturulduğu ve top sevkinin daha çok buradan yapıldığı açıktır. Osmanlı Döneminde Kullanılan Top Çeşitleri Osmanlı ordusunda çeşitli isimler altında ve değişik çaplarda toplar bulunmaktadır. Ortalarında ve İstanbul’un fethinde şayka, prankı ve havayî denilen havan topları kullanmıştır[21] Macar döküm ustası Urban tarafından da 3 aylık süren bir çalışmayla tunçtan şâhî Ejder adıyla bilinen top döktürülmüştür. Bu topun çevresinin 12 karış olduğu, granit güllelerinin ağırlığının ise 1200 okkayı bulduğu ifade edilmektedir. Bu topun günde 8 atış yapabildiği ve 2 saatte dolduğu bilinmektedir. Fatih Sultan Mehmed top üretimine büyük önem vermiş ve top üretiminin sağlanacağı en Uygun yer olarak İstanbul şehrinin dışında ve boğazın en iyi iskelesi yakınına bugünkü Tophane denilen yerde kurdurmuştur. Bundaki amaç savaş zamanında top ve gerekli savaş mühimmatının taşınıp, gerekli yerlere nakledilmesindeki kolaylığın sağlanmasıdır. İstanbul’daki top kışlaları ve top dökümhanesi Galata suru dışında Kılıç Ali Paşa Camisi’nin yakınında bugün tophane denilen yerde bulunmakta idi. Rihtegân-ı top denilen top dökücüleri tarafından dönemin tüm topları burada dökülmüştür. Topçuların kışlası da top dökümhanesinin bitişiğinde bulunmuştur. Çıkan bir yangınla topçular kışlası tamamen, top dökümhanesi kısmen ortadan kalkmış, ancak 1825 yılında II. Mahmud tarafından yeniden inşa edilmiştir[22]. Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’un fethinden sonra da topların gelişmesine büyük önem vermiştir. 1480 Yılında Rodos adasının kuşatılmasında 300 kiloluk gülleler atabilen büyük çaplı toplar kullanılmıştır. Ayrıca devletin sınırlarını genişletmek, yerel senyörlerin ve hanedanların bulunduğu kaleleri ele geçirip devletin otoritesini güçlendirmek için seyyar top dökümü yöntemiyle Edirne ve İstanbul dışındaki bir takım yerler de seyyar top dökümhaneleri kurulmakta ve toplar döktürülmekteydi. Osmanlı Devleti’nin fetihlerle genişleyen kimi toprakların coğrafi bakımından engebeliliği, ulaşımın zorluğu, top naklinin yapılacağı yerlerin Edirne ve İstanbul’da ki top üretim merkezlerine uzak olması gibi nedenler bu durumu gerekli kılmıştır. Taşınması çok güç olan büyük toplar parçalanıp seyyar tophanelerde tekrar döktürülerek büyük çapta muhasara topları elde edilmiştir. Fatih Sultan Mehmed döneminden sonrada top dökümü konusunda gerek sayısal gerekse nitelik bakımından büyük ilerlemeler görülmüştür. II. Bâyezid döneminde Portekiz tehdidi karşısında Memluklu Devletine yardım amaçlı 400 adet topun gönderilmesi Osmanlı Devleti’nin top üretiminde ne kadar ileriye gittiğini göstermektedir. Yavuz Sultan Selim döneminde de dövme demirden çok sayıda ve büyük ebatlarda toplar inşa edilmiştir. Bu topların boyu 7,46 metre, ağırlığı ise 17,5 ton olup, düz yivli toplardır. Kanuni Sultan Süleyman saltanatının ilk yıllarında topçuluğa, top dökümüne büyük önem vermiştir. Fatih döneminde yaptırılan tophane binasını yıktırmış ve yerine daha büyük bir bina yaptırmıştır. Tophane-i Âmire de çalışanların sayısını artırarak daha fazla top üretiminin sağlanmasını hedeflemiştir[23]. Osmanlı Devleti ordusu için çok sayıda topun dökümünü sağladığı gibi bu topların uzak mesafelere gülleler atmasına, isabetli atışlar sağlamasına ve etkili bir tesir gücünün bulunmasına önem vermiştir[24]. 16. yüzyılda bacalaşko, zarbazen, havayî, şayka, prankî isimlerinde çeşitli toplar kullanmıştır. 17. yüzyılın ortalarına kadar da zarbazen, miyane, şâhî, şakaloz, prankı, marten, kolonborna miyâne ve havan topları vardı. Bu toplar için de muhtelif ağırlıklara sahip çeşitli gülleler imal ediliyordu. Osmanlı Devleti’nin yaygın olarak kullanmış olduğu bu topların isimleri çoğu İspanyol, Portekiz ve İtalyanca kökenli olup bozulmuş bir şekilde Osmanlı diline girmiştir[25]. Mesela Macarların Szakallas adını verdikleri küçük el tipi topun Osmanlı’daki karşılığı şakaloz olmuştur[26]. Osmanlı Devleti sınır boylarındaki kalelerin savunma gücünü artırmak maksadıyla gerek İstanbul’dan gerekse İstanbul dışındaki çeşitli tophane, cephâne ve baruthanelerden top, tüfek, barut, kurşun, gülle gibi önemli savaş araç ve gereçleri sevk ederek kalenin savunma gücünü artırmaya çalışmıştır. Kalelerde bulunan topçu neferleri ile top ve diğer cephanenin sayımları gerçekleştirilirdi. Osmanlı Devleti önemli hudut kalelerinde ihtiyaç duyulan topların eksiksiz bir şekilde bulundurulmasına özen gösterirdi. Şayka Topu Şayka topu kale kuşatmalarında kullanılmakta olup büyük çapta gülle atan bir toptur. Tek parça halinde ve tunç madeninden yapılabildiği gibi demirden ve iki parça halinde yapılanlar da vardı[27]. İsmail Hakkı Uzunçarşılı, şayka topları için kale dövmeye ve kalelerde kullanmaya mahsus toplar olduğunu ve bu topların büyük, orta ve küçük şayka olmak üzere üç kısımdan oluştuğunu ifade etmiştir[28]. 20 karış uzunluğa sahip şayka topu büyük, 18 karış uzunluğa sahip şayka topu orta, 16 karış uzunluğu sahip şayka topunu ise küçük şayka topu olarak sınıflandırmak mümkündür. 22 Mayıs 1750 tarihinde Erzurum Kalesi’nde 22 kıyye yuvarlak atar 1 adet şayka topu mevcuttu[29]. Şahî Topu Şâhî, büyük top anlamında kullanılmakta olup, başlı başına bir top ismi değildir. Kalelerde bulunan şahı topları bir okka, yarım okka, yüz dirhem gülle atanları mevcuttu[30]. Kaynaklarımızda daha büyük gülle atabilen şâhî toplarına rastlanılmıştır. 15 Mayıs 1750 tarihinde Erzincan Kalesi’nde 6 adet şahı topu, Kerkük Kalesi’nde 10 adet, Trabzon Kalesi’nde 20 Eylül 1762 tarihinde 11 adet şahi topu ve bu toplar Trabzon Kalesi’nde bulunan 11 şahi topundan 1 adedi 1,5 kıyyelik başı kırılmış şahi toptan, 10 adedi ise 0,5 kıyyelik şahi topuydu[31]. Top İsmail Hakkı Uzunçarşılı, miyane topunu zarbazen denilen topun üç çeşidinden biri olduğunu ifade etmiştir. Miyane top; orta büyüklükte bir top olup, sefer zamanlarında yoğun olarak kullanılan bir top çeşididir. Miyane toplarının 1 gram ve 0,5 okka35 641,5 gram arasında fındık alabildiğini belirtmiştir. 29 Ocak 1742 tarihinde Erzurum Kalesi’nde 14 adet miyane topu bulunmaktaydı[32]. Çakaloz Top Şâhî Zarbazen topundan büyük, Pırankı’dan küçük olan bir top çeşididir. Kaz yumurtası Büyüklüğünde gülle atabilen ve 30 38,5 kg okka ağırlığında olan bir toptur[33]. Büyüklüğü tüfeğe çok yakın olduğu için şakaloz tüfeği olarak da geçmektedir. Anadolu’da bulunan bir tüfek için büyük şakaloz tüfeği anlamına gelen tüfeng-i büzürg şakaloz tabiri kullanılmakta ve Erzurum Kalesi’nde 1749- 1750 tarihinde 4 adet şakaloz topu mevcuttu[34]. Havan Topu XIV. yüzyılda Avrupa'da ortaya çıkmış ancak fonksiyonel olarak XV. yüzyılın ortalarında Osmanlılar tarafından geliştirilmiş bir silahtır. Her ne kadar bugünkü askerî teknolojilerde havan ve top farklı iki silah türü olarak kabul edilmekteyse de Osmanlılar havanı da top olarak kabul ederler ve "hevayî top" ismiyle zikrederlerdi. Havanlar, genellikle kabul edilen rivayete göre, ilk defa etkili bir silah olarak İstanbul muhasarasında Haliçte bulunan düşman gemilerini batırmak maksadıyla kullanılmış ve bu haliyle bizzat Fatih Sultan Mehmed tarafından geliştirilmiştir. Baltaoğlu'nun denizdeki başarısızlığı üzerine Fatih Sultan Mehmed, yeni bir top yapmak üzere topçuları yanına çağırmış ve onlara, mevcut toplar üzerinde az bir değişiklik yapılarak güllelerin daha yukarıya gitmesini sağlayacak yeni bir top yaptırmak istediğini ifade etmiştir[35]. Fatih, yapılacak atışla yükseğe çıkan güllenin düşerken gemilerin ortasına inerek batırabileceğini ve bununla ilgili olarak bir kaç ağırlık ölçüsü, nispeti ve topun hedefi olacak gemilere nasıl nişan alınacağını detaylı bir şekilde izah etmiştir. Topçular tarif üzerine, istenilen havanı hazırlamışlardır. Hazine payı, orta payı ve ağız payı olarak üç ana kısımdan oluşan ve mermileri dik yolla giden havanların boyları kısa ve barut ihtiyaçları azdır. Kundak üzerinde kullanılan ve 75 dereceye kadar eğik atış yapabilen havanlar 600 kiloya kadar gülle atabilmekteydiler[36]. Havanlarda toplardaki "lâle" yerine "ağız çemberi" denilen kısım vardır. Bu da havanın nakil esnasında, ağız payına bağlanan halatın kaymaması için yapılırdı. Barutun dökülmemesi için büyük havanların falya deliği arkasında midye kabuğuna benzer bir çanaklık yapılırdı. Havanlar diğer toplar gibi ağızdan dolma türünden toplar olduğu için zaman zaman birbirlerine karıştırılmaktadırlar. Havan topları, büyük çaplı toplarla birlikte muhasaralarda kullanıldığı için büyük çaplı toplara da zaman zaman havan topu denilmektedir. Kullanılması belli matematiksel hesaplara bağlı havan toplarını, ancak teknik bilgi sahibi tecrübeli topçular kullanabilmekteydi. Genellikle görünmeyen hedeflere atış yapıldığından dolayı, atılacak noktaya göre açının iyi ayarlanması gerekmekteydi. Bu da iyi bir teknik bilgi, trigonometri ve aritmetik hesaplamasını gerektirmekteydi. İlk havanlar taş ve demirden yapılmış gülleler atarlardı. Daha sonraları Osmanlıların "humbara" ismini verdikleri, içinde muhtelif malzemelerin bulunduğu gülleler atılarak iki yönlü tesir elde edilme yönüne gidilmiştir[37]. Humbara atmak istendiği zaman, havanın haznesine barut konulur, üzerine ahşap veya mukavvadan yapılmış bir tıpa kapatılır ve bunun üzerine de humbara konulurdu. Bu şekilde yapılan havanların iki türlü tesiri olurdu. Birincisi güllenin ağırlığıyla meydana gelen tahribat, ikincisi güllenin içindeki eczanın patlamasıyla çevreye verdiği etki. Meselâ 1470 yılındaki Eğriboz seferinde çok sayıda havan topu kullanılmış, ancak içinde yanıcı maddeler bulunan humbaralar kullanılmamıştır. Osmanlılar, bilhassa kale muhasaralarında ve müdafaalarında havan topunun etkili bir şekilde kullanılmasına dikkat ederek istenilen sonuçları genellikle almışlardır[38]. Osmanlı kaynaklarında havandan havaî, hevâyî veya havâyî şeklinde zikredilmesi, muhtemelen mermisinin, diğer toplardan farklı olarak yukarı doğru gitmesinden kaynaklanmaktadır[39]. Tarihi boyunca pek çok defa kale ve şehir surlarını muhasara etmek durumunda kalan Osmanlılar, havan toplarının geliştirilmesine ve kullanılmasına büyük önem vermişlerdir. XV ve XVI. asırlardaki savaşlarda, şekli itibariyle kazana benzediğinden dolayı "top kazanı" veya sadece "kazgan" adını verdikleri geniş ağızlı, kısa namlu boyuna sahip havan toplarını, taşıma ve kullanma kolaylığından dolayı sıkça kullanmışlardır[40]. Meselâ, 1478 yılında, İskenderiye muhasarasında, arazinin engebeli olmasından dolayı top götürülemediğinden dolayı toplar ve havanlar orada dökülmüştür. Bunlar arasında bulunan iki havan topunun attığı her biri 11, 12 ve13 kantar ağırlığındaki yangın ve tahrip güllelerinin kale içindeki evler üzerinde yaptığı tahribat ve özellikle çıkardığı yangınlar, mahsurlar üzerinde büyük zarar yapmıştır. Osmanlıların ilk defa bu muhasarada, neft veya zeytinyağına batırılmış yün, güherçile, balmumu ve kükürt gibi yanıcı maddelerden oluşan humbaralar kullanmışlardır[41]. Tespit edilebildiği kadarıyla humbaranın etkili bir savaş malzemesi olarak ilk kullanıldığı muhasara savaşı budur. Humbara bu savaştan sonra daha da geliştirilmiş ve zamanla humbaracılar ordu içinde bir grup oluşturmuşlardır. Havanlar hem tunç hem de demirden yapılmaktaydı. Tophâne-i Âmire’de iki adet havan dökülmüştür. Havan toplarıyla ilgili muhasebe defterlerinde ve mühimme kayıtlarında pek fazla bilgi bulunmadığından dolayı, havanların ebatları ve cinsleri hakkında daha fazla malumat vermek mümkün olmamaktadır. Havanların türleri attıkları humbara cinslerine göre değişmekteydi. Tunç havanların hafif cinsleri 13 15,8 kg., ağır cinsleri de 16 okka 19,5 kg. atarken, demir havanların hafifleri 14 17 kg., ağırları 21 okka 25,6 kg. atmaktaydı. Havan toplarının tarih boyunca muhtelif çaplarda yapılmış olanları bulunmaktadır. Tespit edildiği kadarıyla şimdiye kadar, dünyada yapılmış en büyük havan, 1525 yılında Rusya'da yapılmıştır. "Moskova havanı" olarak bilinen bu havanın çapı 36 inç, uzunluğu ise 36 fit olup, bir ton ağırlığında taş gülle atabilmekteydi[42]. Osmanlı Devleti kalelerinde çeşitli nitelikte havan topları bulundurmaktaydı. Havan topu, evlerde ve eczacılıkta kullanılan havanlara benzediği için bu ismi almıştır. Şehir kuşatmalarında siper gerilerinde ve siperdeki hedeflere karşı kullanılmaktadır[43]. Havan topları diğer toplara göre daha kısa namlulu olmakta ve kuyruk kısmında bulunan muylular sayesinde istenilen yükseklik ve açı verilebilmektedir. Havan, atış açısı büyük olup kale ve mevki savaşlarında görülmeyen hedefleri bulmada kullanılan dik mermi yollu bir silahtır[44]. Osmanlılar havan topunu da hevayî top olarak adlandırmış ve top alarak kabul etmişlerdir. Kundak tabiri de top namlu kısmının üzerine konulduğu, muylular aracılığıyla mesafe, irtifa ve istikamet veren namluya yataklık eden silahın gövde kısmını verilen addır. Kundaklar atıştan sonra ortaya çıkan sarsılmalara ve çarpmalara dayanıklı olmaları ve ağırlıklarında namlunun ağırlığına uygun olması gerekmekteydi. 10 Nisan 1750 tarihinde Van Kalesi’nde 2 adet 32 çapında ve 1 adet 18 çapında havan topu olmak üzere toplamda 3 adet havan topu kayıtlıydı. 22 Mayıs 1750 tarihinde Hasan Kalede 32 çapında 1 adet havan topu, 1749- 1750 tarihlerinde Erzurum Kalesi’nde ise 21 adet havan topu bulunmaktaydı. Erzurum ’da bulunan bu havan toplarının 2 adedi 85 çapında, 1 adedi 65 çapında, 2 adedi 32 çapında, 13 adedi 18 çapında ve 3 adet de küçük havan topuydu. Humbara, Farsça bir kelime olup, küpe benzediği için küp, küpceğiz anlamına gelmektedir. İçi boş bir demir yuvarlağının içine barut, kurşun ve demir konulmak suretiyle elle veya havan topuyla atılan, halk dilinde kumbara olarak ta bilinen aletin ismidir. El ile atılabilen humbaralara humbara-yı dest denilmekteydi[45]. Havan mermileri önceleri taştan yapılmış daha sonraları ise humbarahanelerde humbara mermilerine bezer olarak demirden mamul edilmiştir. Havan humbaraları vesikalarda Humbara- î Kebir havan humbarası şeklinde yer almaktadır. 1749- 1750 tarihlerinde Erzurum Kalesi’nde adet, 10 Nisan 1750 tarihinde Van Kalesi’nde 777 adet ve 20 Eylül 1762 tarihinde adet humbara Trabzon Kalesi’nde mevcuttu[46]. [1] Erendil, s. 30 [2] Salim Aydüz, [3] Mücteba İlgürel, “Osmanlı Devletinde Ateşli Silahlar Yayılışı”, cVI, Yeni Türkiye Yayınları, Ankara 1999, s. 605. [5] Salim Aydüz, ’Tophane’’, DİA, cilt41, [6] Evliya Çelebi, Seyahatnâme, Yapı Kredi yayınları, Haz. Seyit Ali Kahraman-Yücel Dağlı, c I, [9] Ela Güngören Gönen, “Tophâne-i Âmire’nin Restorasyonu ve Geleceği”, Yapı Kredi yay, sy. 167, İstanbul 1995, s. 103-111 [10] Esencan, [11] Muzaffer Erendil, Topçuluk Tarihi, Genelkurmay Basımevi, Ankara 1988, [14] Tülin Çoruhlu, “Osmanlı İmparatorluğu’nun Silah Üretim Merkezi Tophâne”, İlgi, sy. 86, İstanbul 1996, s. 28-35 [15] Çoruhlu, [16] Çoruhlu, [17] Turgut Isıksal, Eski Türk Topları ve İstanbul Tophanesi , İmge Yayınları,İstanbul 2005, [18] İşıksal, [19] İlgürel, Mücteba, “Osmanlı Topçuluğunun İlk Devirleri”, Prof. Dr. Hakkı Dursun Yıldız’a Armağan, İstanbul 1995, s. 286-292. [20] İlgürel, [21]İlgürel, s. 605. [22] Salim Aydüz, “Tophâne-i Âmire ve Müştemilatı”, Yeni Türkiye, c VI, Ankara, 1999, s. 646. [23] Aydüz, [24] T. Nejat Eralp, Tarih Boyunca Türk Toplumunda Silah Kavramı ve Osmanlı İmparatorluğunda Kullanılan Silahlar,Türk tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1993, s. 113. [25] Eralp, [26] Gabor Agoston, ’Osmanlı İmparatorluğu’nda Harp Endüstrisi”, Yeni Türkiye, sayı10, cVI, İstanbul 2015, s. 628. [27] Aydüz, [28] Uzunçarşılı, Osmanlı Devleti Teşkilatında Kapıkulu Ocakları, ciltII, TTK, Ankara 2001, [29] Uzunçarşılı, [30] Erendil, s. 71. [31] Erendil, s. 72. [32] Uzunçarşılı, s. 50. [33] Midhat Sertoğlu, Osmanlı Tarih Lûgatı, Kurtuba Kitap, İstanbul 1986, s. 400. [34] Aydüz, [35] İ. Hakkı Uzunçarşılı, Osmanlı Tarihi, TTK, Ankara 2005, s. 480. [37] M. Cavid Baysun, "Kumbaracı", DİA, c VI, s. 982. [39]Mehmet Zeki Pakalın, Osmanlı Tarih Deyimleri ve Terimleri Sözlüğü, c I,Milli Egitim Bakanlığı, s. 854. [41] Baysun, [42] Baysun, [43] Erendil, [44] Uğur Demlikoğlu, ’Osmanlı Devletinin XVIII. YY. Bazı Şark Kalelerinde Bulunduğu Harb Malzemeleri’’, Fırat Üniversitesi Sosyal bilimler Dergisi, cilt 24, sayı2, Elazığ 2014,
Odamax bir markasıdır. Ets Ersoy Turizm Seyahat Acentası Belge No 2242 Genel Bilgi İstanbul’un dünü ve bugünü buluşturan semti olarak dikkat çeken Karaköy’de hizmet veren Astek Port Hotel, hem iş hem eğlence odaklı geziler için misafirlerine keyif dolu bir konaklama alternatifi sunuyor. Önemli Bilgi Tesiste çocuk misafir kabul edilir. Evcil hayvan kabul edilmez. Rehber köpek kabul edilmez. Ekstra yatak sağlanmaz. Ücretsiz konaklayan misafirlerimiz için ilave yatak hizmeti garantisi verilememektedir. Tesis hakkında daha fazla bilgi edinin Taksitli Ödeme Şimdi Rezervasyon Yap, Taksit Taksit Öde! Astek Port Hotel Kılıç Ali Paşa Hamamı 43 m Beyazıd - ı Cedid Cami 55 m Arama kriterlerine özel seçildi! Superior Oda, Şehir Manzaralı Bu oda 2 yetişkin konaklaması için uygundur. Bu odada çocuk misafir konaklayamaz. 1 Gece, 2 Misafir 1 Oda İçin Toplam TL Tüm Oda Seçenekleri 4 oda tipinde toplam 8 konaklama seçeneği mevcut. Superior Oda, Şehir Manzaralı Oda Olanakları Koşullar Kapasite Toplam Fiyat Çift Kişilik Yatak 25 m2 Klima Ahşap / Parke Zemin Oda Kahvaltı İptal Edilemez Peşin fiyatına 12 taksitle ödeyebilirsin 1 gece için TL Bu oda 2 yetişkin konaklaması için uygundur. Müthiş seçim Oda Kahvaltı İptal Edilemez Peşin fiyatına 12 taksitle ödeyebilirsin 1 gece için TL Bu oda 2 yetişkin konaklaması için uygundur. Müthiş seçim Superior Large, Şehir Manzaralı Oda Olanakları Koşullar Kapasite Toplam Fiyat Çift Kişilik Yatak 32 m2 Klima Ahşap / Parke Zemin Oda Kahvaltı İptal Edilemez Peşin fiyatına 12 taksitle ödeyebilirsin 1 gece için TL Bu oda 2 yetişkin konaklaması için uygundur. Müthiş seçim Oda Kahvaltı İptal Edilemez Peşin fiyatına 12 taksitle ödeyebilirsin 1 gece için TL Bu oda 2 yetişkin konaklaması için uygundur. Müthiş seçim Exclusive Room, Şehir Manzaralı Oda Olanakları Koşullar Kapasite Toplam Fiyat King Bed 40 m2 Klima Balkon / Teras Oda Kahvaltı İptal Edilemez Peşin fiyatına 12 taksitle ödeyebilirsin 1 gece için TL Bu oda 2 yetişkin konaklaması için uygundur. Müthiş seçim Oda Kahvaltı İptal Edilemez Peşin fiyatına 12 taksitle ödeyebilirsin 1 gece için TL Bu oda 2 yetişkin konaklaması için uygundur. Müthiş seçim King Suite, Deniz Manzaralı Oda Olanakları Koşullar Kapasite Toplam Fiyat King Bed 55 m2 Klima Ahşap / Parke Zemin Oda Kahvaltı İptal Edilemez Peşin fiyatına 12 taksitle ödeyebilirsin 1 gece için TL Bu oda 2 yetişkin konaklaması için uygundur. Müthiş seçim Oda Kahvaltı İptal Edilemez Peşin fiyatına 12 taksitle ödeyebilirsin 1 gece için TL Bu oda 2 yetişkin konaklaması için uygundur. Müthiş seçim Tesis Olanakları Sigara İçilmeyen Oda Asansör Klima Isıtma İnternet Bağlantısı - Kablosuz Ücretsiz Kuru Temizleme Günlük Temizlik Lobi 24 Saat Resepsiyon Hizmeti Tur Danışma Bagaj Odası Otopark Otel dışında Restoran Detaylı Bilgi Tesis Hakkında Önemli Bilgi Çocuk Politikası 0-6 yaş arası 1 çocuk ücretsiz 7-12 yaş arası 1 çocuktan % 50 oranında ücret tahsil edilir. Tesiste Hizmet Verilen Diller İngilizce Fransızca Türkçe Arapça Geçerli Ödeme Tipleri Banka Kartı Visa Mastercard Electron Nakit
Beyoğlu Kültür Yolu Festivali’nde AKM, Taksim Camii Kültür Merkezi, Emek Sineması, Alkazar Sineması, Atlas Sineması, Mehmet Akif Ersoy Müze Evi Mısır Apartmanı, Garibaldi, Beyoğlu Belediyesi Sanat Galerisi, Tarık Zafer Tunaya Kültür Merkezi, Galata Mevlevihanesi, Galata Kulesi, Tophane-i Amire, Galataport olmak üzere 40 mekan, 62 salon, 3 açık hava sahnesi, 15 sokak, 4 cadde etkinliği, 53 kültür sanat kurumu paydaşı, mimari, arkeoloji, tarih, edebiyat, tiyatro, müzik, opera, gastronomi, eğitim, resim, sinema gibi sayısız kültür-sanat disiplini ve toplam 4 bin 953 sanatçı yer alıyor.
Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Âmire Kültür Sanat Merkezi, 3 Nisan – 15 Mayıs 2019 tarihleri arasında heykeltıraş Mehmet Aksoy’un “Şamanlar ve Mitler Dünyasında” adlı sergisine ev sahipliği yapıyor. Serginin kavramsal düzlemi için “Acımasız, ilkesiz, köksüz, ruhsuz bir dünya…” tanımlamasıyla yola çıkan Aksoy, “Artık ağaçların, suların, kurdun, kuşun, topraktaki solucanın ruhu yok. Onun için de her şey kesilebilir ve kirletilebilir” tespitini yapıyor. Doğayı kızdırmanın ağır sonuçlarının altını çizen Aksoy, heykelleriyle görünür kılmak istediği düşünceyi “İnsana, ruhlar dünyasına, içsel güce ve doğanın kutsanmasına bir gönderme yaparak, bozulan doğa insan ilişkisine dikkat çekmek istedim” diyerek özetliyor. Mehmet Aksoy sergilediği eserlerin özündeki temel düşünceyide şöyle ifade ediyor “İnsanı kızgınlıkları, sevinçleri üzüntüleri, tepkileri, davranış biçimleri ile sanatın içine çekmek. Tabii ki bütün bunları kendi sanatçı ben’i üstünden başkalarına öykünmeden kendi sanatçı kişiliği üstünden yorumlayacaksın. Kendine ait metaforlar ve onu sarmalayan formlarla anlamlandıracak sanatsal bilgi aktaracaksın, olayların şahidi, gören gözü, duyan kulağı olacaksın.” Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Tophane-i Âmire Kültür Sanat Merkezi Hakkında Tophane-i Âmire binası, 15. yüzyılda Bizans döneminde Ste. Claire ve Aya Photini kiliselerinin yer aldığı Metopon adlı bölgede kurulmuştur. Sultan II. Mehmet tarafından fetihten sonra kurulan top döküm merkezi, Osmanlı ordu ve donanmasının kullandığı askeri topların üretildiği yerdir. Bina, 1850’lerden sonra Osmanlı İmparatorluğu’nda silah sanayiinin merkezi olmuş, 1900’lü yıllarda bir süre eğitim merkezi olarak kullanılmıştır. 1992 yılına kadar çeşitli düzenlemeler geçiren Tophane-i Âmire binası, bu tarihte Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi’ne devredilmiştir. Üniversitenin Tophane-i Âmire Kültür ve Sanat Merkezi olarak hizmete açtığı tarihi binada Tophane-i Âmire Beş Kubbe, Tophane-i Âmire Tek Kubbe ve Tophane-i Âmire Sarnıçlar olmak üzere üç ayrı sergi alanı bulunmaktadır.
tophane i amire giriş ücreti 2019